Merhaba herkese. Hiç uzatmadan bu günün konusuna geçiyorum. Konumuz aile kavramının yeri ve önemi değil yersizliği ve önemsizliği. Evet baştan ve çok net söylüyorum aile önemli bir şey değil. Aile çocuk ve hatta anne baba üzerinde yersiz baskı oluşturmaya yarayan kurumdur sadece, mesela ben bu baskıyı hayatım boyunca hissetmedim neden? Çünkü benim bir ailem yoktu da ondan. Benim her zaman bir annem ve babam oldu. Doğrusu da bu zaten . Üzülerek aslında pek çoğunuzun annesini ve babasını gerçekte tanımadığını bile söylemeliyim.(yanlış anlamayın piçsiniz demiyorum) Benimkiler boşandıkları ve yine kendi oldukları için görebildim ki gerçekten süper karakterler. Bana göre olumsuz hatta belki zayıf yönleriyle bile onları çok seviyorum. Ama evliyken yaramazlardı, bu kurumun içinde olmak onları maskeliyor, bireysellikten koparıyordu. O yüzden büyük ihtimalle anne babamı sizden daha çok seviyorumdur.(İddia etmiyorum sadece yüksek bir olasılık)
Aslında aile kurumu da diğer bütün kurumlar gibi kişiyi kişiliğinden uzaklaştırır, bu yüzden bu tür kurumların alayına karşıyım.Çoğunlukla(her zaman demiyorum) kadın ve erkek bir araya gelip bir aile olduklarında başkalaşırlar, üstlerine yüklenmiş o sorumluluk duygusuyla kendileri olmayı bırakıp ebeveyn olmaya başlarlar. Bunun neresi yanlış diye sorarsanız bence insanın kendi olmayı bıraktığı her nokta baştan aşağı yanlıştır. Aile olmak sözde daha iyi olmaktır, toplum gözünde sizden daha iyi olmanız beklendiği için sizde çocuğunuzdan iyi olmasını beklersiniz. İyilik kavramıysa konumuz dışı olduğu için sadece bir cümleyle değineceğim “inkilizce” bullshit türkçe de öküz boku dediğimiz şeyden farksızdır. Çocuğun hayatta ne olmak istediği iyi ya da kötü olarak ayrılamaz. Oğlan kareteci kız dansçı olmak istiyorsa, olmalıdır. Bunu iyi ya da kötü seçimler olarak değerlendirmek size düşmez(aileye) aslında kimseye düşmez. Hatta kişinin dışında kalan her düşünebilen canlıya bok yemek düşer. Yeryüzünde işemek sıçmak ve orgazm’dan daha rahatlatıcı, mutlu edici birşey varsa o da kişinin istediği şey olabilmesidir. Bir insanın yönlendirilebileceğine ise tamamen karşıyım. Onu çeşitli travmalarla bir yola itebilirsiniz ama onu, onun isteği dışında bir yolda uzun süre tutamazsınız.
Yerküre üzerinde kabul edilmesi gereken asıl şey özgünlük ve farklılıklardır. Her birey kendi dna sarmalını ve kendi tutkularını barındırır. Size, bana, ona ya da başkasına kötü görünen birşey bir başkasının hayali olabilir. Evlat denen şeyse artık sizin sperminiz ya da yumurtanız değildir. Kendi gerçekliği ve düşünce sistemi vardır. Onu en fazla bir varyasyonunuz olarak görebilirsiniz isterse sizin yolunuzu takip eder istemezse siktir olur gider. Ondan utanmaya da hakkınız yoktur. İnsanın yaşam amacı başkalarını yüceltmek ve onları daha iyi hissettirmek değildir. Yaşamın amacı özgür iradeyle yaşayıp ölmektir.
Kendi yaptığınız hataları çocuğun yapmaması için onu haddinden fazla korumaksa onu çiğ, olmamış bırakacaktır. Bırakın pezevengi düşerek öğrensin inanın en iyisi bu.
Yani neymiş? ben aile kurumuna karşıymışım peki ne yapağacağız? Hiç birşey! malesef hiçbirşey! Çünkü etki alanım içinde değil, bu kurumu tarihten kaldıramam sanırım kimse de kaldıramaz ama belki anne baba olarak insanlar durumu biraz daha net görebilir umudu içindeyim.
Kendi olabilmeyi aile kavramı içinde(aile içinde olmazsa daha da makbul) koruyabilmiş her anne babaya selamlarımı gönderiyorum. Bu yazı “ne zaman bir kedi ölse ben çok üzülüyorum” diyen Çağatay Eroğluna ve annesi Suat Eroğluna ithaf edilmiştir. Görüşmek üzere.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
3 yorum:
yazı güzel....ama yazıda betimlenen evlilik kurumu bizden bir önceki jenerasyonun evlilik kurumuna ve aileye bakış açısını yansıtıyor sanki ...değişen zamanlanla birlikte evlilik ve aile kurumu da değişiyor...artık anne babaların zamanındaki evlilik yerine birlikte yaşadığın insanın ailesi nezdinde legal bir birliktelik yapıyorsun...
o süreç halinde birtakım sorumluluklar oluyor ama sevgilinin memleketten ailesi geldiğinde 1 hafta görüşememe modu yerine kayınpederle 2 rakı parlatalım modu devreye giriyor...
biz baloş mersinde onun ailesinin evinde kaldığımız birgün akşam kayınpeder işten eve gelirken arayıp soruyor eve gelirken ne istersiniz diye...
biraz gergin olduğumuz baloş ( bizim hatununun nickname'i) baba damadın olacak sakil yaratık RAKI , BİRA , ŞARAP istiyor diyor...sonra adam elinde dev siyah torbalarla eve geliyor...
biz bayılana dek kayınpederle içiyoruz...megerse bizim kayınvalide adama evde içirmiyormuş...baba da taze damatın torpili ile hanımdan izin alıp içince havasını bulmuş....
çok uzattım ama konunun özü birlkikte olmak için fedakarlık gerekebilir ama en güzel birliktelik aşkta da ailede de insanların birbirlerini olduğu gibi kabul etmeleri ile oluşandır...
çocuklar formatında olayı yorumlarsak çocukların da aileler tarafından masturbatif bir bakış açısıyla kendi istedikleri gibi yetiştirmek yerine çocukları bilim ve akıl ile eğiterek kendi yollarını çizmeleri konusunda desteklemek olmalıdır...elin gavuru dediğimiz elemanla yerli hıyar arasındaki fark da zannımca budur...
ben kendi bloguma yazmaya yenıden başlasam sanırım iyi olur...yazıdan uzun yorum yapan yüzsüz misafir olmusum...
PS:
Kediler ve eti yenmeyen diğer hayvanlar beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor...
:) Rica ederim King, yaz tabi istediğin kadar ama kediler candır umursa onları :)
Yorum Gönder