Soru şuydu;
Ne yapmam lazım dı kendim hakkımda?
Nasıl bir tarzım olmalıydı bu hayatta? Nasıl bir çizgim? Olduğum şeye karşı mı gelmeliydim yüce olmak adına? Yoksa artık tüm çatışmaları bitirmenin mi zamanıydı?
Utanmalı mıydım kendimden? Yoksa sahip olduğum her berbat özellikle kabul mü etmeliydim kendimi?
Kabul etmek yetmezdi, kötülüğümle sevmem lazımdı kendimi...
Ne yapmalıydım bu benliği? Yıkıp yenisi mi yapmalı, yoksa çelik destekler koyup daha da mı güçlendirmeli?
Geçmişte kalmış, çoktan karara bağlanmış buhran dolu, ergenlik kokan sorularımdı bunlar. Seçim çok önceleri yapıldı.
İşin aslı hayatımın her saniyesi çelişki ve zıtlıklar içinde geçti ve geçiyor diyebilirim.
Bir dönem bir yaratıcıya yürekten inanırdım... şimdi yine inanıyor ama onu hiç sevmiyor ve karşısında duruyorum. Mantığa sıkı sıkıya inanıyorum ama konu hayatımsa mantığın da canı cehenneme. Tek gerçek olan o anki hislerim. “Toplum olabilmek” için ahlak gerekir diye düşünebiliyorum ama özümde toplumu tek elimle boğup, tüm kuralları tek başıma yakıp, bu dünyayı tek başıma sırtlayıp kaosa taşıyabilirim.
Bir şeylere inanıyorum ve inanmayı da yanlış buluyorum. Otuz yaşında nevrozundan çıkamamış bir yeni yetme değilim ben. Ben nevrozun bedenlenmiş haliyim.
Ama herşey nerede başladı çok iyi hatırlıyorum.
Hassas biriydim.
Mutlak iyiliğe ve erdeme inandığım aklımca peşinden gittiğim çok uzun yıllarım oldu. O zamanlar iyiliğe karşılık iyilik alacağımdan gayet emindim.
Zavallı çocuk. Olmadı tabi. Zaman ne kadar geçip hayat ne kadar insan karşıma çıkardıysa daha çok kırıldım. Sonra ayağa kalktım ama yine kırıldım sonra bir daha, bir daha, ve bir defa daha...
Sıkıldım.
Sözde dostlardan, sevgililerden ve daha sayamadığım tüm o insanlardan o kadar çok canım yandı ki kendi kendimi dönüştürdüm.
Geçmişe baktığımda gördüğüm herşey...
Yaşadığım her an başka bir travmaydı sanki... Hepsi bu kadar duygusal olmanın bir yan etkisi...
Durmaksızın tekrar eden travmalarımdan arda kalan kırıntılarımla kendime yeni bir karakter inşa ettim. Ama bu kez onu hiç ehlileştirmedim. Bu kez bıraktım onu, içimden nasıl geliyorsa öyle olsun istedim. Sonunda karanlık bir şey elde ettim. O karanlık, tüm zayıflıklarımı örttü. Ve öyle bir beden yaratacaktım ki içindeki zayıf noktayı asla göremeyecektiniz.
Yaptım da.
Tüm oluşum böyle basitçe söyleyip geçince kabul etmek lazım ki kulağa biraz acınası geliyor. Oysa bu da bir başka yanılgı. Çünkü bu sadece başlangıçtı. Herşeyin ve herkesin bir başlangıcı var. “Başlangıç” adı üstünde sadece olayın başı özü değil ve ne kadar üzücü olduğunun da hiç bir anlamı yok aslında.
Başlangıçta olduğumuz şey , içimizde “hala” o kişi olduğumuz göstermez. Ben de bir süre öyle düşünmüştüm. Hayatıma bu karanlık zırhı inşa ettiğimde başta hala içimde iyi bir şeyler olduğunu düşünüyordum. Amaç sadece saklanmaktı. Bir gün bir prenses gelip bu kabuğu açınca içindeki küçük koca gözlü çocuğu görecekti.
Varoluşun hiç te öyle olmadığı anladım.
Bu zırhın içi, belki dışından bile karanlık artık.
Artık biliyorum ki, bazen iyi biriymiş gibi görünmemim tek nedeni, o eski iyi adamın eski zamanlarına ait bir kaç küçük anı. Olmak istediğimiz, inandığımız inanmak istediğimiz şey oluyoruz,kaçınılmaz olan bu.
Kendimi karanlık odalara kapadım, çıktığımda karanlığın kendisiydim.
Hiç te tasvip etmediğim bir adamım, ama ne yapalım işte bu benim.
Hiç birşeyi söylemeye çekinmem.
Herşeyi istemeye kendime hak sayarım.
Konu bensem, gerisi teferruattır.
Ve kendi varoluşum adına birşeyleri yıkmaktan bir saniye geri durmam.
Ama kedileri çok severim.
Daha eğlenceli bir konuda görüşmek üzere.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
6 yorum:
Bir prenses değildim ama o zırhın içindeki koca gözlü, koca kalpi küçük çocuğu gördüğümü sanmıştım.
Geçmişteki iyi hallerinin izdüşümleri olamayacak kadar gerçektin.İyiydin..
Bu yüzden kırgınım, gözlerimden parmaklarıma kadar kadar, her zerrem kırgın..
Şimdiyse gerçek değilsin..
Bir kaç gündür yazıların gerçekten çok manidar..
Biraz öyle haklısın...
yeni okudum da,aslında artık karanlık olmak istemediğini anladım ama belki de bu senin kaçısındır ama aydınlığa elini uzatmalısın yanına yaklaştırmalısın aslında hayat karanlık değil rengarenk...
İsminizi alabilir miyim?
aa yazmamışım adımı, benim şekerim Ezgi:)
Yorum Gönder