Günaydın,
Sevgili okurlar iki gündür bir hastane odasında üstüme düşen refakatçilik görevini üstlenmem sebebiyle büyük acılar çekiyor, psikolojik işkence görüyorum. Hayır neden hep iyiliğin karşılığı kötülük oluyor inanın hiç anlamıyorum. Konu odada kapana kısılmış olmam değil, hayır çek yatta uyuyor oluşum da değil. Konu televizyon. Yirmi dört saat babamla belgesel izliyoruz.
Kültüre, bilgilenmeye karşı biri değilim tabiki ancak durmaksızın tekrarlayan kovalamaca sahneleri, kaplanın antilopu, şahinin güvercini, timsahın zebrayı hırtlaması(öldürmesi) durumları ruhumda tarifi güç bir denge yitimine neden oldu. Bende zaten hep bu vardı aslında(denge yitimi değil), izlediğim şeyler beni fazla etkiler kendimi fazla kaptırıdırm zaten o yüzden bir kaç yıl önce bıraktım televizyon izlemeyi. Şimdi diyeceksiniz ki bunda abartacak ne var? Öyle demeyin.
Bakın bizler hayatı tek taraflı algılamaya yatkın organizmalarız. Yani televizyonda kızarmış tavuk reklamı gördüğümüzde canımız o gördüğümüz tavuğu yemek ister. Var mı aranızda o pişmiş tavuğun yavrusunun şimdi ne yaptığını düşünen? Onu evlatlık almayı planlayan. Hiç sanmıyorum. Ha bu arada bende demiyorum ki o reklamdan sonra gittim üç kutu civciv aldım. Ama biliyorum biraz daha belgesel izlemeye devam edersem bir kaç hayvan daha edineceğim . Her neyse şu belgesel durumunu biraz daha açmak istiyorum. Bahsetmek istediğim şirin yaratık bir “öküz başlı antilop” yavrusu olan “survivor”(adı bu hayvanın) Belgesel Serengeti’de(Tanzanya da milli park) başladı, bu yavru doğdu ve diğer yavrular gibi hemen ayağa kalkıp yürümek zorunda kaldı.(yürümezse aslanlar hemen avlıyor)
Ancak bu zavallım ayağa kalkma konusunda biraz geç kaldı, geç kalınca da bir aslan geldi hemen yanına ancak ne hikmetse avlamadı, başladı bunu yalamaya. Bazen bu tür şeyler oluyor aslan yeni doğmuş yavruları koku yüzünden kendi yavrusu sanabiliyormuş. Bu ikisi geceyi birlikte geçirdiler, sabah olunca aslanın ilgisi dağıldı ve gitti. “Ancak gece bana geçmedi, ben her an o aslan yavruyu yalarken hafifçe bir ısırıp “dadına” bakacak diye kasıldım durdum, gören benim yavrumu yalıyor sanır öyle bir tedirginlik içindeyim.”
Aslan uzaklaşınca “survivor” yine hoplaya zıplaya sürüyü buldu başladı annesini aramaya ama yok, bir sürü öküz tabi nerden bulacak kendi annesini.(pardon öküz başlı antilop) Ama buldu, nasıl oldu ben de emin değilim gitti o bodur boyuyla annesini buldu. Bunlar bir mutlu oldu sormayın aman bir sürtünmeler bir şaklabanlık görseniz çok eğlenirsiniz. Tabi ben o buluşma anına kadar helak oldum. Sahne biraz daha uzasa atlayıp uçağa gidip bağrıma basacaktım öksüz yavrucağı. Neyse bunlar kurtuldu başladılar yürümeye, aha bir baktım hep yürüdükleri sazlık bataklığa dönüşmüş. Anne antilop saplanıp kalmasın mı çamura, debeleniyo debeleniyo yok çıkamıyor hayvan. Tam o sırada bir de aslanlar gelmesin mi, ben yine darlandım bunaldım orda olsam kendimi aslanların önüne atacağım o seviyede bir gaza gelme cengaverlik hissiyatı içindeyim. Neyse bunu da atlattılar. Çıkıp gittiler bataklıktan. Beraber bu kadar badireyi atlatınca da normal olarak iyice bağlandım hayvana. Gerginliğin bir seviye daha arttı. Belgesel bitsin de huzura ereyim diye yalvarıyorum ama nafile öküzler yürümeye devam ediyor(göç ediyorlar) Sonra bunlar bir nehre geldiler(Allah belasını versin öyle nehrin) içi timsah kaynıyor. Bizim sefiller de sözde karşıya geçecekler, tabi onlarcası kıyıldı orada Bizim “survivor” sona kalmasın mı, ben hastane odasında bildiğiniz takla atıyorum hayvanat biran önce karşıya geçsin diye, timsah da yandan usul usul yanaşıyor yavrucağa. Bir de baktım ki aniden kaptı bizimkini.
Çok özür dileyerek yazıyorum -Zükerim böyle işi, hani bu “survivor”(hayatta kalan) dı diye bağırmışım.
Babam sakin olmam, metanetimi korumam yönünde beni teskin etmeye çalıştıysa da işe yaramadı. Tam sağ gözümden bir damla yaş dökülüyordu ki o noktada anladık meğer belgesel bize şaka yapmış, “survivor” çoktan karşıya geçmiş, o timsahın kaptığı başka yavruymuş. İçim rahatladı. Nehri geçtikten sonra çok fazla bir vukuat olmadı ya da oldu da ben artık yalama olduğum için bana önemsiz şeylermiş gibi geldi. Yok aslanlar bir daha saldırdı, yok sırtlanlar dürttü gibi sıradan şeyler yaşandı ve çok şükür belgesel survivor hayattayken bitti. Hemen gittim bir ılık duş aldım üstümdeki gerginliği attım. Mutluydum, saat 23:00 olmuştu o yavrunun hayatta olduğunu biliyordum ve artık uyuyabilirdim. Hayır uyuamazdım kader bana oyun oynamaya devam ediyordu. Çek yatımı açıp uzandığımda babam başka bir belgesel açtı. Bak dedi bu da çita(maymun değil kedigil) ailesi.
Ee dedim sevgili babacığım ne olacak bu çita ailesi. Cevap verdi.
-Hayatta kalmaya çalışacaklar.
Normalde bir anne çita en fazla üç yavruya bakabiliyormuş, bunlarsa beş kardeş.
Babama kendi hayatta kalma sorunlarımın bana fazla fazla yettiğini hatırlatarak kendisine bu belgesel izleme uğraşında yüksek sabırlar diledim ardından kendisini kedilerle baş başa bıraktım.
Öte yandan hala içimdeki meraka engel olamıyorum, acaba beş kardeşte kurtulabildi mi?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder