Oyunun kuralları var, oynamaya devam etmek istiyorsak uymamız gereken.
Herşey dönmekle başlıyor tabi.
İşte bir başka tatilin daha sonu geldi ve artık eve dönme zamanı... Birkaç saat sonra artık toparlanıp yola çıkmam gerekiyor.
Of lanet...
Henüz birkaç cümlecik yazmış olmama rağmen bu dönüş fikrinden şimdiden nefret etmeyi hemen başardım, zira şöyle bir bakıyorum da en tiksindiğim dört kelimeyi kullanmışım;
Kural, uymak, toplamak ve gereklilik.
Balık baştan kokar derler, çok da haklılar.
Bunların kullanıldığı bir yazıdan iyi bir şey çıkması hemen hemen imkansız. Neyse yapacak birşey yok bu halde içten nasıl geliyorsa bırakalım öyle bet gudubet karanlık bir halde devam etsin.
Zaten şu hayatta varlığımdan uzak tutmaya çalıştığım ne kadar şey varsa bu dört kelimeye sıkışmış durumda.
Kurallardan nefret ediyor, tiksiniyorum hatta bir kural görünce duyunca midem bulanıyor öğürüyorum ama illa uymam gerekiyor.
Sahip olduğum bildiğim herşeyden herzaman kaçmak istiyorum , bazı bazı kaçıyorum da ama yine geri dönmem gerekiyor.
Dağınık kalmak istiyorum, hatta çevreyi de dağıtmak.. daha da fazla dağıtmak istiyorum herşeyi ama iş güç sorumluluk ayağına toparlanmam gerekiyor.
Ve evet!
Belki sizde farketmişsinizdir,sürekli birşeyler istemediğim yönde “gerekiyor”.
Sonunda gerekliliklerin hepsi , alayı, tiksintimin asıl odak noktasını oluşturuyor.
Peki ya dönmesem? Gitmesem kalsam? Herşeyi reddetsem yoksaysam? Yeniden başka bir şekilde başka bir yerde başlasam?
Bu düşükten daha düşük olasılığın her ne kadar saniyelik dahi bir gerçekçiliği olmasa da evet oldukça rahatlatıcı.
Hatta diyebilirim ki göğsümde yükselmekte olan karanlığı bir nebze olsun bastırıyor.
...
Sanırım yalandan öte değil sözlerim , kafamda varsa yoksa kaçınılmaz gerçekler ve düşünceler.
Tatil sıcak, tatil güzel, tatil hafif ve havadaydı. Dolayısıyla gündelik yaşantım dediğim ızdıraplı zorlanma durumu ile epey kontrast bir profil çizdi. Hareket saatine dakika dakika yaklaştığım şu anlarda dönüş lokasyonumda bana yaşama sevinci verebilecek elle tutulacak birşeyler arıyorum.
Pek tabi çok vahim bir durum bu. Mutlaka var bir iki şey ama... işte hepsi o kadar.
Ortada bir yanlışlık olduğu aşikar. Normalde canlılar doğada hayatta kalmak için bir sebep aramazlar hayatta kalmak zaten amacın kendisidir. Benim içinse durum biraz farklı. Yo hayır, demek istediğim intihara meyilli olduğum değil.
Demek istediğim şey ; benim her türlü hayatta kalma eylemini yaşamak olarak görememem. Bazı şeyler hiç işime gelmiyor, sevmiyorum. Örneğin kariyer, sorumluluklar, birikim yapma, gelecek planları vs. Bunların hedef olduğu ve kovalanması gereken şeyler olarak listelendiği bir düzen içinde nefes almak bana kalırsa boğulmanın ta kendisi. Asla yaşamak değil. Bu benim gözümde nefesimi tutup hiç girmek istemediğim bir suya denize dalmaktan farksız. Su altında kaldığım her an şuanki hayatım ve ciğerlerim yüzeye çıkıp nefes almam için bana yalvarıyor.
Oysa hayatta kalmak için inandığım tek sebep , bir şeyi sevmenin kendisi. Sevmediğim istemediğim hiç bir şeyi bir başka amaç doğrultusunda(para kazanmak gibi) artık yapmak istemiyorum.
Ne o suya dalmak istiyorum, ne de nefessiz kalmak ama yapıp duruyorum, sözde bu benim hayatım ama görülüyor ki kendim için yaşamıyorum...
Neyse çok uzatmaya kafa ütülemeye gerek yok.
Bir başka tatilden daha demir alma vakti geldi çattı, evde kedi ofiste işler bekler.
Tek umudum yolda rüzgarın hızlı esmesi, belki alır götürür bu kederi.
Görüşmek üzere.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder