Yeni Sınıfa Geçmek

19 Eylül 2011 Pazartesi 2 yorum

Selam,
Bu gün babamı ziyaret etmek için Bursa’ya gidiyorum.(ameliyat oldu da) Bu yazıyı da otobüste yazıyorum zaten. Otobüsü beklerken önümde televizyon açıktı ister istemez hem bir parça kulak misafiri olmak hem de kısmen haberleri izlemek zorunda kaldım. (Normalde televizyon izlemem)
Bültende okulların açılmasıyla ilgili bir haber vardı. Yüzlerce çocuk, kızlara pembe erkeklere mavi tişörtler giydirmişler, bir bahçenin içinde istif halinde yüzlerinde acı dolu bir ifadeyle bekleşiyorlar. Üzüldüm tabi hallerine, eski okul günlerim aklıma geldi ama sonra şu anki halime daha çok üzüldüğümü anladım. Neden derseniz, o çocuklar en azından her sene sınıf atlayıp yenisine geçiyor da ondan.
Bu sınıf olayı belki bir çeşit motivasyon için oluşturulmuştur, belki de sadece bu bebeler kaç sene okuyacak onu bilelim diye uydurulmuş basit bir hesap cetvelidir. Ama neticede fena birşey değil, ikinci sınıfta olup, üçüncü sınıfta herşeyin çok daha farklı(güzel) olacağınba inandığım aynı şekilde dörtteyken beşinci sınıfın tamamiyle fantastik olacağını hissettiğim zamanlar vardı. Şimdi geçmişe bakıyorum da gerçekten hep hayal aleminde yaşamışım. Bunu kötü bir şeymiş gibi söylemiyorum yanlış anlaşılma olmasın. Hatta bırakın kötüyü bu bence iyi bir şeydi. En azından devam edebilmek için bir umut kaynağıydı. Şimdiyse bakıyorum da olan olmuş, biten bitmiş, hayatta yaptığımız seçimler bizleri bir yerlere taşımış. Kimimiz iş adamı olmuş saygın olmuş kimimiz zor geçiniyor vesaire. Herşey bitmiş demiyorum elbette ama neredeyse öyle, kimse kendini kandırmasın. Bu yazının konusu elbette normal üstü bir heyecan ve şevkle hayatını ileriki yaşlarında değiştiren ya da en azından bunu deneyen kişiler değil. Bu yazıda genelden bahsetmeye çalışıyorum.
Üzülerek söylemeliyim ki, pek çoğumuz seneye sınıf atlayamayacağız. Evet doğru duydunuz otuz sekizinci sınıf diye bir şey çoğumuz için yok.
Peki yoksa? Ve bizler sürekli aynı seneyi tekrar ve tekrar okumak zorunda bırakıldıysak? Bunun eğlencesi nerede?
Bence yok, hiç bir şey bilmiyorum ki kendimizi tekrar ettiğimiz anlar ki kadar boşa geçmiş olsun. Aynı evde oturduğum, aynı iş yerine gittiğim yıllarıma üzülüyorum. Konu sizin kıdeminiz, memuriyetinizde geçirdiğiniz yıllarınız, sözde artan kademeniz değil. Sanmasın bir direktör bir ceo, olabilecek en üst sınıfta. Hiç bir farkı yok, hiç bir duran insanın bir diğerinden. Benim bahsettiğim şey;
Bildiğimiz bir hayatı durmaksızın yaşamayı seçmek niye? Alışkanlık mı? Değişiklikten korkmak mı? Peki bunun esprisi nerede? Yeni bir deneyim yoksa yaşamak yaşamak mıdır? Bütün sorularımı unutun asıl sorum şu;
Bu sınırlı yıllara nasıl daha fazla yaşam, aşk, bilgi sığdırırız?
Bu noktada zihnim başka bir kapıyı zorlamamı tavsiye ediyor. “Kendim olmayı aşmayı” Başka birisi olabilmeyi, hatta başka birileri olabilmeyi.
Evet sanırım başından beri istediğim şey bu, bu hayatı atlayıp bir başkasına geçmek, sonra bir başkasına daha...
Peki bu denli kendimken nasıl bir başkası olabilirim? Cevabın çok daha zor olduğunu düşünürdüm ama hiç te öyle değil.
Nasıl mı başkası oluruz? Değişmeyi karakterimizin bir parçası haline getirerek tabiki. Korkunç yan etkileri olacağı kuşkusuz. Başta en çok artacak duygunuz sıkılmak olacaktır. Öyle böyle değil, herşeyden hemen durmaksızın sıkılır hale geleceksiniz. Çünkü sıkılmak terketmenin babasıdır. Ve terketmek değişimin annesi.
Kimseye diyemem ki hadi hemen yapın bunu. Sonuçlarını göze alabilenler yapmalı sadece. Göze alamayanlarsa tek bir hayatı, tek bir farkındalığı, kedilerine sarılıp güvenli köşelerinde yaşamalı sessizce. Sınıfı bitirip yenisine geçmek herkese göre değil. Yenisine geçmek, benim gibi her türlü olası sonuca rağmen yine de başka ne var görmek isteyenlere bir tavsiye...

2 yorum:

  • Adsız dedi ki...

    Çok mutsuz ve umutsuzum.Yaşamak istemiyorum.Keşke bir düğmeye bassam ve puff diye yok olsam.
    Yabancı His

 

©Copyright 2011 Taboo | TNB