İnsanlık Öldü mü?

9 Eylül 2011 Cuma 0 yorum

İnsanlık öldü mü?
Bu başlığı(bir bannerdı) daha doğrusu soruyu bir internet sitesinin tepesinde görmüştüm.
Hatta şimdi bir yandan yazarken bir yandan da siteye göz atıyorum(çoklu işlem yapabilme yeteneğim sayesinde tabiki)
Banner’ın içeriği şu şekilde
-İnsanlık öldü mü?
-Afrika ölmeden insanlığın ölmediğini gösterelim.(Yanda bir resim afrikalı bir kadın, kucağında ölmüş ya da ölmek üzere olan çocuğuyla içler acısı bir halde duruyor)
Bugünün konusu bu olsun insanlıktan girip vicdandan çıkalım araya bir kaç parça hararet katalım.
Konumuz;
İnsanlık öldü mü?
Yo hayır ölmedi, görüldüğü gibi varoluşundan bu yana nasıl bir çizgi doğrultusunda yürüyorsa aynı şekilde devam ediyor. Ancak sorunun özünde sanırım bu yok. Bu soruda bir garip pollyanacılık ya da sahtecilik seziyorum. Zaten insanlık öldü mü diye sorabilen iki tür insan vardır.
Birinci tür; İyimserler.
İkinci tür; Sömürücüler.
İlk gruba saygı duyuyorum ama aynı zamanda onlara inanamıyor ve üzülüyorum. Buna gerçekten inanıyorlar mı? Gerçekten bilmiyorum hangi insanlıktan bahsettiklerini. Yani benim bilmediğim başka bir “iki ayaklı topluluğu” mu vardı daha önce? Nesli mi tükendi bunların?
İnsan gerçekten bu soruda savunulduğu kadar iyi oldu mu tarihte? Hiç insanlık dediğimiz o ulu kavram gerçekleşti mi bu gezegen üzerinde? Hayır deyip geçiyorum, daha uzun bir cevap vermem konunun burada takılmasına neden olabilir.
İkinci türe de değinelim; Bunlar işte malesef gerçek insanlar, yani şuan yüzeyde yürüyen ciğeri beş para etmez çoğunluk. Hep gözden kaçan ya da görülmek istenmeyen gerçekse şu;
Irkın yükselişi aslında bunlara, yani sömürüye dayanıyor. Yerleşik düzene geçildikten sonra olan şey sadece bu. Birbirimizin sırtına basıp yukarı çıkmaya çalışmak. Bu insanlar bu işi(sömürüyü) o kadar iyi yapıyor ki iyimserler asla bir şeyleri anlamıyor. Bu konudaki en büyük silahları ise vicdan.
Vicdan konusuna dalmak tehlikeli o yüzden çok derine gitmeyelim, böyle keyfimize göre biraz yüzeyde dolaşalım.
Bir insan, açlıktan ölen diğer insanlar konusunda en çok neyi yaşar? Sorunun çok açık olmadığını biliyorum o yüzden biraz daha açık hale getireyim. Açlıktan ölmek üzere olan bir çocuk gördüğünüzde “daha çok” bir duygu mu yaşarsınız yoksa bir şeyler mi düşünürsünüz? Normal olarak yüzde doksan belki daha fazla kişi buna duygu cevabını verecektir. Bu sahneyi gören hemen herkes bir vicdan muhasebesi içine girer. İşte zaten bu yüzden hiç bir şey düzelmiyor. Yapmanızı, yaşamanızı istedikleri şey bu. Duyguda, vicdanda saplanıp kalmanız. Bu vicdani acıyı bastırmanızı istiyorlar ama daha fazlasını görmenizi istemiyorlar. Şuan Dünya üzerindeki devletler bu açlığı sona erdirmek için yeterli kaynağa sahip değil mi? Gayet sahip. Şu an Dünya üzerindeki kaynaklar herkese(dünya üzerindeki herkese) bir ev yapabilmek için yeterli değil mi? Bilmeyenlere söylüyorum.Yeterli. O halde tüm bu yoksulluğa neden izin veriliyor? Çünkü sömürücüler(yukarıdakiler) bunun bu şekilde devam etmesini istiyor. Sanmayın ki sizi seviyor bu sistem. Yaptığı tek şey sizi kölesi yapmak, yaptığı şey size sahip olmak. Sizi kendi ellerinizle kendine bağlamak, isteyeceğiniz lüks birşeyleri gösterip onu elde etmek için sizi çalıştırmak. O açlıktan ölenlerinse bu şansı bile yok çünkü sistem, işine yaramayanın yaşaması umursamıyor.
İnsanlık öldü mü? diye soran sömürücünün tek istediği bu “öldü mü kaldı mı?” işinden sizi de sorumlu tutmaktır. Bir yerde haksız da sayılmaz zira bu düzeni siz biz hepimiz kabul ettik ama korkmayın kendinimi affettirebilirsiniz. Nasıl mı? Çok kolay vicdanla.
Bakın bu düzen içinde adalete yer yok. Dolayısıyla düzen, açlığını çektiğiniz o olmayan adaleti kendi içinizde yaşamanızı istiyor. Sizi duygusal buhranlara sokup yönlendiriyor. Oturup düşünmenize engel oluyor. Bu noktada geride yaşayabileceğiniz tek adalet vicdan azabı kalıyor. İstediği tek şey bununla uğraşın durun, üzülün , kendinizi bağışlamaya çalışın ya da cezalandırın ama büyük resmi görmeyin. Parçası olduğumuz rezilliğin görülmesini istemiyor düzen.
Ya vicdan...
Tek başına bir hiçtir. Bir perdedir bir yalan. Vicdan azabı çekip yapağacağınız her küçük bağışsa sadece sizin kendi günah çıkarışınız, kendi “yetersiz” özrünüzdür.
“İyimser” yardım kuruluşlarını, vakıfları, kişisel bağışları vesaire bunları yanlış gördüğüm ya da kötülediğim yok ama bunlar da yetersiz. Çünkü bunlar çok iyi ihtimalle en fazla geçici çözümler olabilir, kalıcı bir çözüm içinse biz insanlar fazlasıyla bencil ve korkak canlılarız.
İnsanlık öldü mü?
Hayır ölmedi, köşede sindi kaldı, hiç varolamadı.
Yaşasın kedilik.
Görüşmek üzere.

0 yorum:

 

©Copyright 2011 Taboo | TNB