Mevsimsel Depresyona Adım Adım

2 Eylül 2011 Cuma 0 yorum

Cuma,
Ama Pazartesi gibi... Evet bardağa nasıl bakmak istediğimizle ilgili iki durumumuz söz konusu bugün. İlki neden bu günü de birleştirip topyekün bir tatil yapamadık şeklinde hafif karamsar bir tutum. Diğeri ise yaşayacağımız en kısa çalışma haftası olması nedeniyle tam tersi olumlu bir bakış açısı. Öte yandan hangi gerçeği kabullenirsek kabullenelim ortada çok daha acı başka bir gerçek var; Yaz bitti.
Eylül iki itibariyle canımızdan çok sevdiğimiz yaz mevsimini tükettik ve yaprak dökümü sonbahar’a girdik. Benim de içinde doğduğum bu mevsim oldum olası bana hep sona gidişi hatırlatmıştır. Zaten adı üstünde “son” bahar. Yani bittik. Bu görüp görebileceğimiz son baharmış, buraya kadarmış, sizleri tanıdığıma çok memnun oldum, herkes kendine iyi baksın, başka bir hayatta görüşmek üzere” diyesim geliyor sonra vazgeçiyorum , biliyorum kötülere birşey olmuyor, daha çok sonbaharlar göreceğiz eminim. Herneyse bugün konumuz sonbahar değil konumuz aslında depresyon, yok hayır depresyonla mücadele(sonbahar bana hep depresif geldiği için oradan giriş yaptım sanırım) Biliyorsunuz diye umuyorum bilmeyenler de “hemmen” şimdi öğrensin “mevsimsel depresyon “ adım adım yaklaşıyor. Şimdi diyeceksiniz ki; daha dur manyak mısın tatilden yeni döndük. Cevabım hayır duramam olacaktır çünkü erken müdehale önemli. Yarın öbür gün ah kafama tüküreyim Batuyu dinleseydim ne kadar da iyi olurdu dersiniz o yüzden açın gözlerinizi dikkatli takip edin beni. Ayrıca yok ben depresyona girmem taş gibi kaya gibi adamım/kadınım diyen varsa lütfen bıraksın kendini kandırmayı, bunda ayıplanacak tasalanacak bir şey yok. Biz mesela, ailecek düzenli olarak girip çıkıyoruz. Hatta bir tür yaşam tarzı da diyebiliriz buna. Burada önemli olan olayı(depresyonu) çok fazla kafamızda büyütmemek. Neden? Çünkü üzerine düşülen herşey şımarır, cozutur da ondan. Salın depresyonu geldiği gibi gidecektir.
Bakınız depresyon eşiğinde sek sek oynayan siz sevgili okurlar;
Aslında oldukça basit yaratılışlı organizmalarız. Fizyonomimiz şöyle işliyor.
Işığı gördük mü hareketleniyor karanlığa gömüldük mü bitkinleşiyoruz. Tüm suç melatonin hormonunda. Bu hormon aynı zamanda bizi fosur fosur uyutan hormon. Karanlığı gördü mü beynimizin epifiz bezi hiç işi gücü yokmuş gibi bu hormonu salgılıyor. Tamam güzel, gece oldu uyuyalım istiyor ama bunun bir ayarı olmalı her karanlık olduğunda da salgılanmamalı. Olmuyor işte, illa salgılanıyor. Bilinçli olmalıyız. Günler kısalmaya başladığı için yakında ruhunuzu afakanlar basmaya başlayabilir.
Duruma etki etmeliyiz.
Yüzyıllar süren yaşamımda tecrübelerimle anladım ki aslında insan bedeni, psikolojisi vahşi bir hayvandan farklı değil. Vahşi hayvan dediğimde umarım cinsel içerikli birşeyler anlamamışsınızdır(ben biraz öyle anladım da)
Evet ne diyorduk... vahşi hayvandan farklı değiliz. Ama eğitilebiliriz. Yukarıda dediğim gibi depresyona girmek mesele değil asıl mesele girdiğinizde farkında olmak, ki atlatabilelim.
Burada bir başka püf noktası ise kendinize ikinci bir şahısmış gibi dışarıdan bakabilmek ve kendinizi net bir şekilde “bilmek”. Depresyonun belirtilerine uzun uzun girmeyeceğim ama hiç bir halttan keyif almıyor, saatlerce duvara bakıyor, iştahınız da pek yoksa bilin ki ya girdiniz ya da girmek üzeresiniz. Bakın burası çok önemli; Kendimizi psikolojimize teslim etmek yok.
Bu arada yanlış bilinen bir başka şeye de değinmek istiyorum pek çok insan, psikolojisinin insanın kendisi olduğunu sanıyor oysa öyle bir şey yok. Siz zihninizsiniz. Eğer kendinize yeterince derin bakarsanız zihnin en geride ona etki eden ve etmeye çalışan şeylerden ötede durduğunu görebilirsiniz. Psikolojiniz sadece zihniniz ve dünyanız arasındaki bir filtredir.
O yüzden; “Hislerinize psikolojinize itimat etmeyin” Bunu neden söylüyorum derseniz çünkü bunlar manüpüle edilebilirdir.
İnsan sayısız çeşit his içinde çalkalanıp durur. Hiç bir hayat ve karar bu kadar değişken çalkantılı (iyi ya da kötü olması farketmez) ve yönlendirilebilir bir şeye(hislere) emanet edilemez. O yüzden depresyon durumları başta olmak üzere duygu yoğunluğu yaşadığınız hiç bir anda yeni kararlar almayı vermeyi, yeni iş, yeni sevgili gibi zırvalıkları düşünmeyin. Bilin ki kendinizde değilsiniz.Karar anında mutlu olanız da birşeyi değiştirmez, mutluluk da neticede ve mutsuzluk gibi aslen geçici bir delilik hallidir. Bu durumlarda doğru kararlar vermeniz yazı tura atmaktan farksızdır.
Hislere itimat etmeyin takmayın diyorum, biliyorum bunu sakız çiğnemek kadar kolay bir şeymiş gibi söylüyorum ama evet elbette o kadar kolay değil.
Ama kendinize zor durumlarınızda şunu söyleyerek başlayabilirsiniz;
Bu da geçecek! –dışınızdan söyleyin bilinçaltı komut olarak kabul eder ( bu arada derin nefes alıyoruz)
Bu da geçecek! (derin nefes burundan al ağızdan ver)
Bu da geçecek! (derin nefes burundan al ağızdan ver)
Geçmeyecek gibi duruyor olabilir ama biliyorum geçecek, her zaman geçer.
Depresyon zamanında bu dünyanın tüm karanlığı sizi sarmış gibi hissetseniz de aslında sarmadı. İnatlaşmayın benimle sarmadı diyorum. Ve göğsünüzde oturan o yüzsüz fili sakın şımartmayın beslemeyin. Savaşmanız gerekiyor onunla, evet çok ağır ama siz hareket etmezseniz o fil ordan kalmayacak unutmayın.
Zor olsa da tüm o psikolik kalabalığın altından “siz”(zihniniz) kalkmalısınız. O yüzden başkalaşın kendinize. Tüküreyim deyin mutluluğa da mutsuzluğa da! (bunu dışınızdan söylemek de etkili olacaktır)
Size milyon çeşit ilaç önerebilecek olsam da tabiki yapmıyorum. Zaten siz kendinize etki edemezseniz hiç bir ilaçtan da bunu beklemeyin. Onların yapacağı tek şey sizi pırasaya çevirmek olacaktır.
Neyse çok bıdı bıdı yapmayalım.
Çok daraldıysanız hadi ayaklanın miskinler kalkın, doktor amcaların söylediği gibi biraz ışığa çıkalım, denize kuşlara sahildeki kedilere bakalım, derin nefes alıp yürüyelim.
Bir dostu arayalım.
Söz veriyorum herşey daha iyi olacak.
Görüşmek üzere.

0 yorum:

 

©Copyright 2011 Taboo | TNB