Cehalet Erdem midir?

7 Eylül 2011 Çarşamba 3 yorum

Cehalet erdem midir?
Erdem nedir? Hayır kapıcının küçük oğlu değil.
Evet ne olmadığını biliyorum ama ne olduğuyla ilgili tanımlara geçersek, ki bakın işte geçiyorum işler biraz karışacak zira kapsam çok geniş.
Erdemin bazı tanımlarını yalanlamazsak hayır cehalet erdem olamaz. Çünkü erdem hakkında yapılmış pek çok tanımın ortak noktası şu; “Bilgiye sahip olanın elde edebileceği ruhi olgunluk”. Tabi buna inanıp inanmamak da bizim elimizde. Bu tanımı kabul etmezsek evet cehalet çok da güzel bir erdem olabilir.
Öte yandan bu tanımı reddedersek yani erdemi bilgiden ayrı tutarsak elimizde “erdem” kavramı namına elimizde ne kalır? Cehalet olgunluk olabilir mi?
Sanıyorum bizleri “erdemli” olmaya iten ya da “erdemi” düşündüren ilk şey, onun ulaşılması gereken bir nokta oluşu. Cehalet erdemdir diyenlerinse(ki ben de çok bunalınca diyorum) sıkıntısı ortada; O ulaşılması gerektiği söylenen “bilgili olma hali” çoğu zaman işe yaramıyor. Çünkü bilmekten, görmekten usanıp mutsuz düşmüş herkes artık asıl ulaşılması gereken noktanın “bilmemek” olduğunu düşünüyor.
“Bilmemek mutlu olmanın gerçek anahtarıdır”. Bu cümleye yürekten inanıyorum ama hayır yine de emin değilim erdem hiç bilmemek mi? Ya da erdem gerçekten olgunluk mu? Dahası erdem diye bir şey var mı? Bu konular çok kafa bulandırıcı çünkü sonuçta yine insan uydurması bir konu üzerinde kafa patlatıyoruz.
Erdemi yüce bir güçle(yaratıcı dinler vb) ilişkilendirirsek amacı doğal olarak kişiye mutluluk veren bir durumdan öte, sınav dolu bir yolculuk olacaktır. Yok eğer erdem dediğimiz şey “yaşamı kazanmak” hayatta galip gelmek için sahip olmamız gereken şeylerse yapmamız gerekenler bir önceki durumdan epey farklı olacaktır. Zira bireysel haz ve kazanç amacı güden bir erdem anlayışı içinde hemen herşey aslında erdem sayılabilir. Hırs, umursamazlık, kıskançlık, tutku, şehvet, öfke gibi kulağa erdemle birlikte anıldığında yersiz ve itici gelebilecek hisler pek tabi hayatta bizlere kazanç getirebilecek özellikler olabilir. Zaten asıl mesele de bu, mesele kazanmak istediğimiz şey. Mesele inanmak istediğimiz şey.
Öldükten sonra başka bir mekanda(cenette) başka bir yaşama başlayacağını düşünenler için öfke nasıl bir erdem sayılamazsa , aynı şekilde ortalama atmışbeş sene sürecek ve sonunda toprakta bitecek olan bir ömre inananlar için de yaşamı hiç ulaşılamayacak bir tepe nokta uğruna harcayıp, karşılıksız bir saygı, tevazu, çalışkanlık içinde geçirmek de bir erdem sayılamaz.
Bu noktada “mutlak bir erdem” oluşu fikrinden uzaklaşıyorum. Ve açıkçası ikisini de benimseyemiyorum. Her ikisi de bana planlı programlı yapılması gerekenler, “pazarlıklar” gibi geliyor ve beni bilen bilir eğer ortada bir gereklilik varsa hemen allerjim nükseder. Gerekliliğin olduğu yerde her şekilde bir zorlama vardır. Zorlama bazen kişinin kendisine yaptıkları bazen de toplumun onun sırtına yıktıklarıyla olur. Burada hangisinin olduğununsa bir önemi yok. Ufacık bir gerekliliğin varoluşu bile tüm kabul görmüş fikirleri reddedmem yeterli.
Erdemin bu dünyaya ait bir kavram olduğunu düşünmüyorum. Bu dünya’da bulunan tek uzantısının ancak“çaba” olabileceğini hissediyorum. O da ne olduğunu arayanların çabası. Gerisi algımın ötesinde kalan ütopik bir kavram. Ne olduğunu söyleyemem ama bence ona giden yol bırakmaktan geçiyor.
Cehalet, körü körüne baştan sona bir bilmezlik durumu, o yüzden canı cehenneme...
Bilmekse tek başına erdemli olmak için yetersiz.
Ama peki ya bilip, sahip olup daha sonra bunları geri bırakabilseydik?
Benim erdem anlayışım başta bilgi olmak üzere sahip olunan tüm diğer güçlerin elde edilip daha sonra bırakılmasına dayanıyor. Güçler derken sahip olduğumuz ve bizi diğer insanlardan görece farklı ve üstün kıldığını düşündüğümüz yanlarımızdan bahsediyorum.
Ancak bu denli herşeyi bırakabilen kişi gerçekten erdemli olabilir. Bu denli bir bırakış erdeme ulaşmamızı sağlayabilir.
...
Erdem bana kalırsa mutlak özgürlüktür.
Gerçek özgürlüğün olduğu yerdeyse güçler olamaz. Ama kedim olabilir.
Görüşmek üzere.

3 yorum:

 

©Copyright 2011 Taboo | TNB