Yolda Olmak

3 Şubat 2016 Çarşamba 0 yorum



Herkese Günaydın,
Bu sabahla ilgili ne söylenebilir ki?
Diğer günler gibi uyandım (gayet keyifle uyandım bu arada), kahvemi içtim, giyindim,  atıma atlayıp işime geldim.
Yol fena sayılmazdı. Yer yer hız yaptım da diyebilirim. Ki insanın buna kesinlikle ihtiyacı var. Hatta  zaruri olduğunu düşünüyorum. Heyecandan bahsediyorum. Hız mı yaparsınız, kayak mı, bungee jumping mi onu siz bilirsiniz ama heyecan şart.
Heyecanı hissetmek yaşadığını farketmektir.
Benim için heyecan ata binmek. Ata binmekten vazgeçemiyorum. At dediğim de motosikletim, ingiliz asilzadesi olmadığımı zaten biliyorsunuz ama olsun söyleyeyim dedim.
Motosiklet konusu bana kalırsa  başlı başına bir konu zaten. Bugün biraz bundan bahsedelim;
Motosiklet kullanmayı sevenlerin kendilerince farklı sebepleri olabilir. Özellikle İstanbul’da yaşayanların trafik işkencesini bir parça azaltmaya yardımcı olduğu aşikar, görece olarak daha az benzin yaktığını da söyleyebiliriz.  Ama benim için motosiklet konusunda başka öncelikler, başka detaylar söz konusu.
Neden araba değil de motor?(uzun uzun  motosiklet yazdırmayın bana)
Çünkü çok daha samimi, çok daha gerçek, çok daha yakın. Bunu ileride biraz daha açıklayacağım.
Araba kullanmaksa prezervatifle sevişmekten farksız. Başka ulvi deyimler de kullanabiliriz bunun için;
Ne derlerdi eskiden? Hah.. Gaz maskesiyle gül koklamak gibi.  Kar eldiveniyle kalça ellemek gibi.  
Sonuncuyu salladım kabul  ama önemli değil.
Yani demek istediğim araba tam manasıyla hissetmeye elverişli değil.  Gerçi örnekler evet biraz cinsel çağrışım yapıyor,  dolayısıyla yolu mu düzmek istiyorsun pezevenk diyebilirsiniz ama hayır bu öyle bir şey değil.
Yol başka bir şey. Hatta o kadar başka bir şey ki gidilecek yerden bile daha önemli. Yolda olmak başka bir şey.
O yolun “tüm” çukurlarını, “tüm” tümseklerini, eğimlerini, açılarını, gidişatını, ıslaklığını, kayganlığını, anlamak ve hissetmek ve YAŞAMAK hedefe ulaşmaktan da değerli.
Kaza yapıp dizlerinizdeki derin acıyı, sızıyı hissetmek değerli. Nedenini anlamak değerli.
Yolu yaşamak, zirveye ulaşmaktan çok daha kıymetli.
Ve araba size yolu veremiyor.
Veremez de.
Arabanın öncelikli amacı bu değil zaten, arabanın amacı güven ve sözüm ona konfor içinde sizi bir yerlere ulaştırmak.
Pek çok kez anlamıyoruz.. ya da bilmiyorum belki de hiç anlamadık asla da anlamayacağız.
Aslında varılacak bir yer yok.
Gerçek bir hedef yok.
Biraz daha uzanabilsek azıcık daha gitsek dokunabileceğimiz somut bir mutluluk  yok.
Elimizdeki tek şey yol. Olacak olan herşey burada olacak inanın bana.
Yolun kendisinden başka hiç bir şeye sahip değiliz gerçekte.
Hayatla aramıza koyduğumuz bizi sözde koruyan,  gözeten, bize konfor alanı sunan her şey, bizi yolu hissetmekten de bir o kadar uzaklaştırıyor.
Evet yol alabilirsiniz, binlerce kilometre sürebilirsiniz o kutunun içinde ama nasıl gidersiniz? Bir detay var mı elinizde. Sorsam anlatabilir misiniz?
Ne soğuğu hissedersiniz, ne sıcağı, ne yağmur düşer üstünüze, ne güneş yakar ensenizi. Ne dizleriniz sızlar, ne elleriniz üşür. Ne keyfiniz var ne de kederiniz. Bir tek güvenliğiniz.
Dümdüz geçer  gider bütün ömrünüz.
Yüzlerce insanla yatabilirsiniz bu hayatta, sayısını bir yerden sonra unutabilirsiniz de,  düzmektir sadece adı,  gerçekte hiç kimsenin ruhunu hissedememişsinizdir.  
Motosiklet sensin.
Bir kafes içinde olmaksızın hayata temas eden çıplak tenin.
Rüzgardan yaşaran gözlerin.
Korkmadan değil aksine çok korkarak çok tedirgin bir halde sürmektir motosiklete binmek.
Zarar görmekten korkup duvarlar ardına saklanmak değil,  zarar görmeye açık olup da cesaret edebilmektir.
Gerçekten yolda olmaya... hissedebilmeye...
Görüşmek üzere.

0 yorum:

 

©Copyright 2011 Taboo | TNB