Bir Sosyopatın İtirafları
18:05
Metroya inerken merdivenin sağına geçmeyip yolu tıkayan adamı görüyorum. Kirli sakallı, şişko. Teni de yağlı saçı da. Yanındaki sevgilisine bakıyor. İnsanlar uyarıyor lütfen sağa geçer misiniz diye Kötü ve tehditkar seyirtiyor herkese. Yaptığı yanlış değil de onu uyarmamız yanlışmış gibi. Lütfedercesine sağa geçiyor. Çok yavaş. İnsanlar güç bela yanından sıyrılıyorlar. Sıra bana geliyor. Sol elimle trabzandan destek alıp sağ ayağımın tabanını adamın yüzüyle birleştiriyorum. İster istemez bir zorlanma sesi çıkıyor ağzımdan zira çok güçlü vuruyorum. Yüzü kan revan içinde kalıyor. Burnu dümdüz. Çuval gibi yuvarlanıyor aşağıya. Sonra duruyor. Lanet olası yuvarlanamayacak kadar şişko.
Merdiven ilerlemeye devam ediyor. Bok herif toparlanmaya çalışıyor. Yavaş adımlara ilerliyor ve bir tekme de kaburgasına indiriyorum. Ayakkabımın ucu sivri. Küçük bir iğne gibi deliyor kemiklerini. Öylesine hırslı ki bacağım, sanki yaşamım boyunca çektiğim tüm acılar ayağımdan akıp adama saldırıyor.
İnsanlar memnun olan bitenden. Görüyorum yüzlerinde.
18:21
Kanyon metro girişinden 1. kata çıkmaya çalışıyorum. Spor salonuna. Dev plastik bir top yaklaşıyor arkamdan. Hayır hayır bir civciv.
Dev bir civciv . Güvenlik kontrolünde arkadan gelip önüme geçiyor teyze. Çekiliyorum . Acelesi olabilir.
Yok ama. O atikliğinden eser kalmıyor yürümeye başladığında. Yürümeye çalışırken daha doğrusu. Uçmayı başarabilirmişcesine çırpıyor kollarını. Saniyede bin devinim, yüz bin devinim. Ama ne uçabiliyor ne de ilerleyebiliyor. Afedersiniz diyorum. Duyuyor yine de geçmeme izin vermiyor.
Sonsuz yavaşız. İkimizin de acısına son vermenin en doğrusu olduğunu düşünüyorum. Ani bir hamleyle çenesini ve alnını kavrayıp sertçe sola çeviriyorum.
Çıt. Şirin bir ses çıkıyor içinden kadının. Boynu kırılıyor. Yere dökülmek istiyor bedeni. Tutup sağdaki süs havuzuna bırakıyorum civcivi.
Ayak altında daha fazla durmamalı.
18:35
Kaç setiniz daha var diyorum spor salonunda. Hiç terlememiş bir adama. 2 diyor. Bekliyorum. Ama hiç bir şey yapmadan telefonuyla oynuyor. 45 saniye 60, 75, 90, 120 ve çok daha fazlası geçiyor. Adam rahat, tek yaptığı mesaj atmak. Tam karşısına geçiyor ve gözlerinin içine bakıyorum. Sonra daha ötesine. Küçük zihnini görüyorum. Öfkelensem mi acısam mı emin olamıyorum. Derken sen başka hareket yap benim biraz daha var diyor. Beni düşündüğün için sağol diyorum kibarca. Dumbılların yanına gidip 2 tane 20 kiloluk kapıyorum. Yanına geri dönüyorum tersiz adamın. Hiç acelem yok. Ağırlıkları iki yana kaldırıyorum yavaşça. Omuz hizama. Beni görmüyor bile. Gözleri, zihni, algısı, dünyası, her şeyi ekrana kilitli. Yükselişleri bittiğinde iki yandan öne doğru savuruyorum ağırlıkları. Tersiz’in kafası aralarında kalıyor. Çarpmanın şiddetiyle portakal gibi eziliyor. Ama kıçı hala egzersiz aletinin üstünde.
İttirip düşüyorum ölü eti.
Güzel bir set çıkarıyorum. 20 tekrar.
21:02
Beşiktaş diyorum taksiciye. Tamam demiyor yukarı aşağı kafa sallıyor. Hiç sevmem cevap vermeyenleri. Başka bir yere bakıyor olsam anlamazdım onayladığını. Sürüyor. Neresine gidiyoruz diyor Beşilktaş’ın. Orasına diyor tarif ediyorum. Eve yaklaşırken buralarda yaşamam ben diyor. Niye diyorum. Camı açıyorsun alkol kokuyor diyor. Abartıyorsun diyorum. Hayır diyor burada herkes alkolik. Beni evime götürdüğünün farkındasın değil mi diyorum? Yine cevap vermiyor ama gözlerinde alaycı bir gülümseme. Onaylıyor yine. Belli ki bu onun tarzı. Sorarsan bir şey demedim der. Ama aslında söylemek istediğini söylemiştir çoktan. Az kaldı diyorum kendime. 15 saniye dur. Derken camı açıp bak görüyor musun diyor nasıl da kokuyor. Koktuğu falan yok sokağın.
Yavaşça çantamı açıp siyah pilot bir kalem çıkarıyorum. Parayı verir gibi yapıp burnuna saplıyorum kalemi. Dairesel hareketler yaparak deliği iyice genişletiyorum. Çok güzel kanıyor. Çok.
Hadi diyorum bir daha kokla ve ne koktuğunu söyle bana. Acı içinde bağırıyor. Efendim diyorum yüksek sesle söyle duyamıyorum. Geveliyor. Önce sağ sonra sol gözüne saplıyorum kalemi. En sonunda da gırtlağına.
Kapıyı açıp çıkıyorum taksiden.
Çıkmazın karanlığına karışıyorum.
...
Şişko adam, top teyze, tersiz oğlan ve taksici hepsi gerçekler.
Yaptıklarım değil. En azından bu evrende.
Bu evrende diyorum çünkü diğer evrenlerde biliyorum ki çoktan öldüler.
Kuramı biliyorsunuz değil mi?
Her karar yeni bir evreni inşaa eder. Her seçim sonunda başka evrenler oluşur, şekillenir.
Seçilen ve seçilmeyen yol diye bir şey olmayabilir.
Her şeyi yapmış olan farklı versiyonlarımız olabilir.
...
Yani nasıl olurdu diye anlatmıyor olabilirim tüm bunları.
Belki de; hatırlayıp detayları açıklıyorum.
Kimbilir.
Batu Yazan
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder