Çok Üşümek
Size 52 gün banyo yapmadığımı söylemiş miydim?
Kesin söylemişimdir.
Hayır mı? İlginç. Zira önemlidir benim için o dönem.
Şırnak’ta askerdeydim. Nizamiye Çavuşu. Nizamiye, karargaha girerken kullanılan ön girişin adı bu arada. Herkes bilmeyebilir.
Sabah 6’dan akşam 6’ya kadar görevdeydim. Oradan ayrılmam yasaktı. Yemekhaneye bile gitmiyordum askerler görev yerime getiriyorlardı yemeği. Çok uzatmayacağım. İşim bitip serbest kaldığımda saat 18:01 oluyordu. Sıcak su kalmıyordu. Ve inanın bana Aralık ayında Şırnak’ta soğuk suyla duş almak hiç de kolay bir şey değil. Denedim. Olmadı. Su o kadar soğuktu ki üşümek yerine yanmaya başladım. Kıpkırmızı olmuştum. Vazgeçtim. 52 gün boyunca sadece saçımı şampuanlayabildim. Aynı soğuk suyla.
Bu küçük temizlik seansı sonrası 2 arkadaşım kollarımdan tutarak beni ranzama bırakıyorlardı. Soğuk beynime işlediği için adam gibi yürüyemiyordum.
Ve koku. Sanmayın insan kendi kokusunu almaz alamaz. Gayet alıyor. Islak mendiller de işe yaramıyordu. Yatarken 3 battaniye kullanıyordum. Ki 3.yü vermezler. Araklamıştım. Birinci kat mumya gibi bedenimi sarmak içindi. Kokuyu az da olsa kesiyordu. İkinci ve üçüncü katlarsa soğuğu engellemek için.
Üstüme kar taneleri düşerdi. Camı kırıktı çünkü yatakhanenin. Turuncu sokak lambasına bakarken dalıp giderdim. Burnuma dökülürlerdi. Üşürdüm. Sıcak diye bir şey yoktu orada. Ağır bronşit hastası oldum sonunda. Üstüme zimmetli soba bile yanmazdı çünkü. Yakacak hiç bir zaman vermediler. İkinci bir kazak da. 2 nizamiye nöbetçisi, benim nöbetçilerimdi, yüz felci oldular. Geçer dedi komutan. Çocuklar nöbet tutmaya devam etti.
Her neyse bu konu uzar ve başka bir yerlere gider.
52 gün sonunda banyo yapabildim. Terhis’i yaklaşanlar için kazanı açmışlardı. Sıcak suyun altına girdiğim anı hiç bir şekilde ama hiç bir şekilde unutmuyorum.
Isınabilmek,
Isınabilmek,
Yeniden ısınabilmeeeeekkkkkkk. Musluktan akan tüm enerjiyi emdim.
Her bir zerresini, her bir titreşen molekülü içime hapsettim.
Bugün su, sicim gibi mi akıyor? Bir tek sağ omzumu mu ıslatabiliyor? Sorun değil başımın tacı o benim. Sonuçta akıyor.
Sıcaklık mı düşük ? En azından bir sıcaklık var.
Çok mu üşüyorum? Bir hırka daha giyerim.
Plastik çay bardaklarını yakıp, ateşiyle ellerimizi 3 saniye ısıttığımız günleri hatırlıyorum. Oturduğum sandalyeyi kırıp sırtlığını yakmak zorunda kaldığım günü de. Ayaklarım neler yaşadı... Kimse bilmesin.
Şimdi koymaz tabi hiç bir şey.
Biliyorum artık, minicik olan bile sonsuz değerli.
Sivil hayata döndükten sonra lavabonun başına geçip sıcak suyu her açtığımda gözlerime baktım. Su yavaş yavaş ısınmaya başlıyordu.O an Şırnak’ta kırık lavabo aynası üzerindeki yansımamı görüyordum. Kör tıraş bıçağıyla -5 derecede tıraş olmaya hazırlanan genç beni. Yüzüne az sonra buz çarpacak olan çocuğu.
Sesleniyordum ona.
Cesaretlendirmeliydim onu.
Avuçlarımın arasındaki sıcak suyu hissedebilmesini istiyordum.
-Duy beni Batu. Korkma. Merak etme oradan da çıkabiliyoruz. Ve burası sıcak.
Sanırım duymuştum seslenişimi. İşe yaramıştı. O gün de bugün gibi çıkabileceğimi biliyordum o delikten.
İşe yarıyor kendine seslenmek.
Zira bazı boktan günler... çok ama çok boktan günler... yine sesler işitiyorum aynanın karşısında.
Kendi sesim.
Gelecekten.
...
Dayan diyor. Bu da geçecek..
Batu Yazan
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder