Hadi bakalım hayırlısı,
Bu sabah ilk cümlem böyle olmalı zira bugün özel bir gün. Bugün sevgili okurlar, şirketimiz bizi(yani gönüllü kölelerini) Bozcaadaya götürüyor. (E normal tabi hergün kırbaçlamak olmaz arada bir de sevindirip gönlümüzü alması lazım ne de olsa)
Bu akşam üstü yola çıkıyoruz saat dört civarlarında orada iki gece kalıp Pazar akşamı döneceğiz her türlü yeme, içme, konaklama, beyaz kadın(şaka şaka beyaz kalmamış siyah getirtmişler) tahmin ettiğiniz üzere şirketten. Yani tam pansiyon atış serbest bir haftasonu olacak diye umuyorum.
Daha önce bedava kahvaltıyı gördüğümüzde ne ayılıklar yaptığımızı bilenler(bilmeyenler de buradan bakabilir) bu hafta sonunun nasıl geçecegini de kolaylıkla tahmin edebilirler. En yüksek iki olasılık tabi ki mide fesatı ve alkol koması.(malum öküzlerin geleceğini görebilmek için medyum olmak gerekmiyor baytar olmak kafi)
Yalnız ben böyle şirket bizi alıyor günlerce gezmelere attalara götürüyor dediğimde sakın bunu düzenli olarak yaptığını düşünmeyin. Çok yanlış bir yorum olur bu. Normalde evet şirket etkinlikleri yılda dört kez yapılıyor ancak genellikle ucuz bir kafede toplanılıp, kakolu fındıklı top kek yenip, demsiz çay içilerek iğrenç espiriler eşliğinde milletin birbirine çocuklarının fotoğraflarını göstermesi şeklinde vuku buluyor. Yani bana yüksek seviyede “bay gelmesi” (böyle sıkılıp daralıp ağlamak isteyip ağlayamamak, kusmak isteyip kusmuğu geri yutmak arasında insan bünyesini fazlasıyla zorlayan bir ruh hali)söz konusu olan durumlar yaşanıyor. Bu tabi yaşadığım muhteşem şirket etkinliklerinden sadece bir tanesi. Sanmayın ki her seferinde bu denli şanslı oluyorum.
İnanın o bahsettiğim “bay gelmesi” sendromu yaşadığım “yakartop” (evet yanlış duymadınız bildiğiniz yakartop, hani böyle top atıp birbirinizi vurup oyundan çıkartıyorsunuz ya işte o)aktivitelerinin sonucu ulaştığım psikolojik zorlanmanın yanında hiç kalır. Ve emin olun bir tanecik daha örnek vermeye kalkarsam halime o kadar üzülür acırsınız ki bağışta bulunmak için banka hesap numaramı isteyebilirsiniz. O yüzden artık sizleri daha fazla üzmek ve acı dolu geçmişimden bahsetmek istemiyorum.
Gerçi son dönemde farkettim ki bu etkinlikler sadece benim hatıralarımda kötü yerlere sahip değil, diğer sefil çalışma arkadaşlarımda aynı hissiyatı paylaşıyor, zaten bu sefer ki etkinliğin de böyle daha büyük çapta ve iddialı olma sebebi de bu.
Akılları sıra bu seferkiyle tüm travmatik geçmişimizi silip bizi motive edecekler.
Hayır hayır böyle yapmamalıyım. İyi düşünmeliyim. Bu kez önümdeki etkinliğe umutla bakmak istiyorum. Ve evet bir yanım gerçekten umutlu ama kabul etmek lazım diğer yanım... biraz kuşkucu ve endişeli.
En başta bu içinde çırpınıp durduğum özel sektörü çok iyi tanıyorum. Biliyorum ki bu dünyada kimse “sevmeyeceği eşeğin önüne ot atmaz” İşte bu gerçek içimde(kıçımda da olabilir aslında) bir ürperti yaratmıyor değil. Sanki Bozcaada dönüşü yönetim(direktörler, müdürler) vazelinlenmiş ellerini ovuştururken şöyle diyecekmiş gibi geliyor bana.
-Hehehe! bu kadar yediniz içtiniz hadi bakalım şimdi de “domalın”... (düzeltiyorum) hadi bakalım şimdi de fazla mesaiye.
Zira biliyorum ki;
İnsan psikolojisi karşı tarafa bir hediye verdiğinde kendini alacaklı, karşıdan bir hediye aldığındaysa kendini borçlu hisseder. Neyse ki bu durumun benim üzerimde bir etkisi yok, sanıyorum ar damarımın çatlak oluşu beni bu tür ahlak, vefa, borç gibi zararlı etmenlerden koruyor. Dolayısıyla haftasonu tüm şirket kaynaklarını sonuna kadar kullansam ve dönüşte benden sabahlara kadar fazla mesai beklense bile rahatlıkla diyebilirim ki nafile.
Ama ortada bir başka gerçek var ki işte asıl o beni biraz düşündürüyor.
Şimdi ne olduğunu söylediğimde belki hemen başta anlam veremeyeceksiniz ama sanıyorum sona geldiğimde ne demek istediğimi anlayacaksınız. (en azından ben öyle ümit ediyorum)
Bu şehirde zengin olsak ne olur?
Çok çok çok zengin olsak neler değişir?
Evet paramızla dünyanın en hızlı arabalarını alabilir en güzel, en pahalı restoranlarda yemek yiyip lüks gece kulüplerinde eğlenebilir ve devasa evlerde onlarca kediyle birlikte yaşayabiliriz.
...
Ama,
Nerede olursak olalım, neyi alırsak alalım, her neyi yaşıyorsak yaşayalım sonuçta hepsini bu şehrin insanlarıyla birlikte yaşayacağız. Biliyorum ki ne o hızlı arabanın direksiyonunda ne de o devasa evin içinde bir huzur bir keyif yaşayamayacağım. Çünkü trafikte yanımda direksiyon sallayan adamlar ya da komşularım yine aynı hödükler olacak.
Bilmem anlatabildim mi?
Sonuçta bir anın güzelliği, onu kiminle paylaştığımızda saklıdır.
Herkese muhteşem bir hafta sonu diliyorum.
Kendinize iyi bakın.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 yorum:
işte bu güzel-bir anın güzelliği, onu kiminle paylaştığımızda saklıdır...
bu kadar güzel anlatılabilirrr :))
Yorum Gönder