Tamam dünden iyi kötü belliydi bugünün de karanlık ve kasvetli olacağı ama bu kadarını beklemiyordum doğrusu. Gece görüş gözlüğüyle dolaşsak yeridir. Bu ne karanlık arkadaş ya. Zaten depresyon eşiğinde yaşayan insanlarız(evet yalnız hissetmemek için sizi de töhmet altında bıraktım) Yapılır mı bize böylesi?!!
Neyse yapacak bir şey yok oldu bir kere artık önümüzdeki günlere bakacağız.
Herkese daha aydınlıklaşmasını arzuladığım bir Pazartesi diliyor ve konuya giriyorum.
Bu sabah yine, o kırk atlı akınlardaki şen halim gibi güle oynaya geldim ofise.(napiim çok seviyorum işimi) Sahip olduklarım için şükredip. Kaskımı montumu uygun bir köşeye yerleştirdim (fırlattım). Ellerimi yıkamak için lavaboya gittim(tuvalete değil, orda el yıkanmaz )
*Bu kısımda biraz ek bilgi vermeliyim yoksa durumu tam anlamayabilirsiniz;
Daha önceki yazılarımda biraz bahsetmiştim ofis olarak arsız bir topluluğuz bir şeyi bol bulduğumuzda muhtelif noktalarımıza sürüp sıvamaktan geri durmuyoruz. Aynı huy lavaboda da geçerli tabi. Musluklar nerdeyse sürekli açık durumda . İşimiz olsun olmasın açık bırakıyoruz, tarzımız bu, sulak bölgede yetiştiğimiz için aksi bir durumu yadırgıyoruz. O su sesi bize huzur veriyor otladığımız yaylaları, dere kenarlarını hatırlatıyor. Şaka değil bizim ofis halkı biraz fazla suya düşkün Suyla oynamayı çok seviyor, artık nasıl bir fantazi, ne yapıyorlar bilmiyorum ama ne zaman içeri girsem yerler sırılsıklam.
Geçenlerde(iki hafta kadar oluyor) plaza yönetimi bu duruma aklınca bir dur dedi ve musluklarımızı sensörlü yeni modellerle değiştirdi. (gidip kontrol ettim diğer katlarda böyle bir uygulama yok yani durum gerçekten bize özel)
Bizimde musluk fantazilerimiz malesef sekteye uğradı. Bu yeni modeller bildiğiniz üzere eliniz musluğun altında olmazsa çalışmıyor ve size kıymetli suyu vermiyor dolayısıyla bizi deli ediyor. Tamam biz de kaşındık ama şu anki durumumuz cidden kötü, yüzümüzü yıkamaya çalışıyoruz kırk saat bekliyoruz arkadaş bize suyu salsın diye. Kontrol bariz şekilde makinede, bazen kendimi yemini suyunu bekleyen hamster gibi hissediyorum tuvalette. (kimse yokken musluğu çok tekmeledim hıncımdan) Neyse sonunda bu duruma dayanamadık ve bizde kendi çözümümüzü geliştirdik. Uzun süreli su ihtiyacımız olduğu zamanlarda(su savaşı, ıslak tişört partisi gibi) bir adet yara bandını sensörün üstüne yerleştirmek suretiyle kontrollü su salınımı sorununa çözüm bulduk. Bu sayede hem o eski mutlu günlerimize dönmüş olduk hem de plazadan intikamımızı almış olduk. Ta ki bu sabaha kadar. Plazanın intikamı ağır oldu.
Sabah elimi yıkamak için lavaboya gittim, zarif hareketlerle sabun makinesinden bir miktar sıvı sabun ödünç aldım ve ellerimi sensörün altına tuttum. “Fekat” su gelmedi. Ellerimi ileri geri, sağa sola dairesel şekilde hareket ettirip sensörü uyandırma girişimlerim sonuçsuz kaldı. Ayak tabanımla gerçekleştirdiğim kibar yumuşak tekmeciklerime dahi cevap vermedi canı sağolasıca sensör. Yapacak bir şey yoktu. İki elim sabunlu kalakaldım çeşme başında. Bir on saniye geçmiştir. Sonra makineden bir miktar peçete alıp ellerimi temizlemek istedim ancak o da sensörlüydü arkadaşı gibi, salıkvermedi bir kuru kağıt mendile. Bildiğiniz sabah sabah kudurdum öfkeden. Sonra baktım ki hayat böyle geçmez toparlanmak lazım. Harekete geçtim, daha doğrusu geçmeye çalıştım, tuvaletin kapısını önce ellerimi kullanmadan açmak için uğraştım, beceremedim, ayaklarımı dizlerimi kullanarak denedim yine olmadı sonunda sinirim iyice bozuldu tutup açtım kapıyı ellerimle, çıktım dışarı. Hedef üst kat tuvaletiydi ama karşımda daha önce görmediğim bir kadın vardı. Kırklı yaşlarda elinde bir valiz, ceketli gayet ciddi bir tip. O rezil, terlemiş, öfkeden kızarmış halimle aklımca selam verdim. Kadın garip garip baktı. O sıra neden öyle baktığını anlamadım. Çenemle asansörün düğmesine bastım neyse ki çok bekletmedi geldi hemen. Ama boş değildi. Bir tomar insanla birlikte hayatımın en zorlu asansör yolculuğunu yaptım. Onlarda garip garip bakıyorlardı. Ellerimi belli belirsiz gösterip sensör bozulmuş dedim yarım yamalak gülümseyerek.
Kimsenin inandığını sanmıyorum zira dedim ya diğer katlarda sensör mensör yok.
Asansör durduğu gibi fırlayıp tuvalete yöneldim. Kapıyı açıp aynada kendimi gördüğümde sanki dünyanın sonu gelmişti.
Şimdi bir hayal edin;
Sabahın henüz yedi buçuğu, kızarmış terlemiş bir adam.
Oldukça gergin tedirgin. Elleri ışığın altında parıl parıl parıldıyor. Gri ütüsüz yarısı dışarıda bir gömlek üstünde, siyah buruşmuş kumaş bir pantalon altında. Ve o siyah pantalonun üstünde tam ön kısımda devasa bir beyaz sıvı sabun lekesi.
...
Yazarken bir kez daha utandım.
Artık o asansördekiler benim için gerçekten düşündü emin değilim. Tuvaletten de bir süre çıkamadım zaten. Hiç bu kadar rezil olduğumu hatırlamıyorum. Sanırım adım sapığa çıktı. Hadi onları boşverin başka katta çalışıyorlar çok fazla görmem(umarım) ama az önce öğrendim ki o ceketli kadın Hollanda ofisinin Finans direktörüymüş. İki hafta buralarda olacakmış. Nasıl bakacağım o kadının yüzüne hiç bilmiyorum.
İstiyorum ki geçici körlük gelsin insanlığın gözüne, bir cübbe istiyorum altına saklanacak, bir de siyah gözlük. İki hafta izin almak kimseyi görmeden kedimle evde oturmak istiyorum sadece. Taşınsın istiyorum şirket bu binadan. Yer yarılsın dünya yansın istiyorum tam şu an.
...
Bu arada musluk sensörü bozulmamış, bina yönetimi musluğu alttan(bildiğiniz vanadan) kapatmış.Peçete makinesinin de fişini çekmişler(eğilip baksam görecekmişim)
Kabul etmek lazım bu roundu plaza kazandı ama emin olun intikamım çok acı olacak.
Herkese mutlu pazartesiler.
Yarın görüşmek üzere.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder