Merhaba,
Dün akşam saatleri itibariyle bir miktar televizyon izledim. Bunu neden mi söylüyorum çünkü 2007 yılının Ekim ayından beri elimden geldiğince televizyon izlemiyorum. Elimden ne kadar geliyor derseniz diyebilirim ki çok geliyor. Gerçekten neredeyse hiç izlemiyorum. Aslında başta izlemek istiyor fakat kendime engel oluyordum daha sonraysa zaman ilerledikçe canım istememeye başladı ve bıraktım. Aslında uzunca bir süredir neden izlemeyi bıraktığımı hatırlamıyordum.
Dün akşam hatırladım.
Neden dün? Çünkü dün hatun kişi dizi izlemeye daha doğrusu diziler arasında gezinmeye karar verdi. İşin gerçeği tek bir dizide saplanıp kalmak hepsinin arasında gezinti yapmaktan çok daha iyi olurdu zira olay sadece dizilerle bitmiyor arada reklamlara ve tanıtımlara da maruz kalıyorsunuz.
Hepsine ayrı ayrı lanet insin, nasıl da hep aynı klişeler...
Dün farkettim ki televizyon izlemeyi bıraktığım son dört yıldır hiç bir şey değişmemiş.
Buradan anlıyorum ki hayatta değişmeyen-mutlak gerçekler var;
İlki tabiki çikolata. Unutmayın sevgili okurlar çikolata, kabus dolu hayatlarımızda sığınabileceğimiz en ama en gerçek kaledir bunun dışındakilerse yalan. Yiyen güzelleşir, yiyen gülümser,yiyen seksileşir, yiyen terkedildiğini unutup mutluluktan göğe yükselir. Buna benzer şekilde kek ve dondurma da insan bünyesi üzerinde aynı etkileri yapar. Bilmelisiniz ki iki adet ıslak kek yiyen kadın, sekiz kez arda arda orgazm olmaktan öte hisler yaşayacaktır.
Yani diyebiliriz ki aslında bunca yıl gerçek mutluluğu bulacağım diye yalanların peşinden koşmuşuz. Meğer tek gerçek glikozda saklıymış. Peh peh peh...
Bu arada kraker ve gofret dünyası da baktım ki hala dört yıl önceki eski seyrini istikrarla devam ettiriyordu. Onda da ne hikmetse çıtırdayan bir şeyler yiyen herkes bir anda çıtırdama sesinin etkisiyle yetenekli sokak dansçılarına dönüşüyor, yerlerde yuvarlanıyor uçuyor kaçıyor yerinde duramıyordu.
Maskara(nam-ı diğer rimel) savaşlarında da bir yenilik olmadığını farkettim. Taraflar hala yıllar önceki vaatlerinde diretiyorlardı biri diyor ki normalden onbeş kata daha hacimli gösteririz hem de kirpiklerinizde ağırlık yapmaz, diğeri diyor ki biz yirmi beş kat dolgun gösteririz hem de topaklanma olmaz.
Baktım ki piller arasındaki kral da hala “kuracell”. Biliyorsunuz pil icat olalı beri hiç bir çinko karbon pil kendisini yenemiyor belli ki yenemeyecek de, reklamlardan anladığım kadarıyla tahminim odur ki tek rakibi nükleer bir enerji santrali. Bazılarına belki o “kuracell” ayısı şirin geliyordur, hani şu enerjisi bir türlü bitmeyen kahverengi tüylü aptal bakışlı olan varya, hah işte ondan bahsediyorum.
Ben o ayıya çok fena kıl oluyorum. Kıl oluyorum diyorum ama inanın yine de desarj olamıyorum alenen dövmek, tüylerini yolmak istiyorum o yaratığın. Nedenini sormayın, durum biraz karışık. Sanırım o ayının yenilmez oluşu beni deli ediyor. Diğer tüm rakipleri yarı yolda kalırken onun hep birinci olmasını çekemiyorum.
Ha bir de söylemeden geçmem doğru olmaz “Killette” tıraş bıçağı reklamları var. Malum hani şu köşeli düzgün çeneli abilerin oynadıkları. Zaten sinek kaydı tıraşlı olan bu arkadaşlar dün yine ekran karşısında tekrar ve tekrar tıraş oluyorlardı. “Kuracell” ayısına olduğum kadar olmasam da bu tek hareketle yumurta gibi parlak olmayı başaran adamlara da epeyce tilt oluyorum doğrusu.
...
Ya da sanırım ben herşeye, daha doğrusu tüm televizyon yayınlarına kıl oluyorum. Elbette özellikle reklamlara. Ama neden?
Çünkü ben oral seks yaparcasına çikolata veya dondurma yiyen bir kadın gördüğümde ne tahrik oluyor ne de çikolata yemek istiyorum aksine sinirleniyorum(oral sekse karşı olduğumdan değil, ona hiç karşı değilim) Sadece yenmesi gereken bir şeyle neden sevişilmek istendiğine anlam veremiyorum. Ayrıca çikolatayı kendim yediğimde de mutlu falan olmuyorum.(bu benim kendi eksikliğim olabilir) Gofret de sevmiyorum hiç. Yukarıda örnek verdik diye söylüyorum kraker sesinin vücut ritmi üstündeki etkisine de inanmıyorum.
Maskaralı kirpiklereyse diyecek bir lafım yok açıkçası ama bir kirpiğin onbeş kat dolgun görünmesi gerektiğini de düşünmüyorum. Ve evet, ben sabahları reklamlardaki “killette” erkekleri gibi rahat ve mutlu tıraş olamıyorum. Zira aynı marka tıraş bıçağım söylendiği gibi bir kez olsun otuz gün dayanmayı başaramadı ve epey canımı yakıyor.
Kuracell ayısına olan düşmanlığımsa başka, o tamamen benim onun başarısını çekemememden kaynaklanan kişisel bir problem, bizim aramızda. Bazen ayıyla ayı olma Batu diyorum ama nafile söz geçiremiyorum kendime. Gerçi hergün kediyle kedi oluyorumda neden ayı olmayayım ki?
Herneyse,
Uzun lafın kısası ben sözde yaratıcılıkla meydana getirilmiş yalancı, saçma, espiriden ve yenilikten uzak her nevi klişeden her nevi sömürü aygıtından tiksiniyor, nefret ediyor ve uzak durmayı seçiyorum.
Oh rahatladım valla, ölmeden reklamlara da sövmedik demeyiz artık.
Herkese aydınlık güzel bir gün diliyorum.
Kendinize iyi bakın.
Görüşmek üzere.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder