Selamlar sevgili okurlar,
İşte bir başka güzel günde daha bir aradayız. Hava soğuk ancak hissedebiliyorum ki herbirinizin kalbi sıcacıkk. Hayat evet zor... ama bizi güçsüz düşürmeye yetmez...
...
Yok hayır uğraşmaya gerek yok. Bugün sevgi dostluk barış mesajları veresim hiç gelmiyor içimden. Yapamıyorum... elimden-içimden gelmiyor bardağın dolu olduğunu söylemek. Kaldı ki bardağın dolu olduğunu söylemek zaten doğru değil. Aynı boş olduğunu söylemek gibi...
Bu adam sabah sabah ne zırvalıyor derseniz hemen söyleyeyim.
İçimden geldiği gibi konuşuyorum,
Bugün soğuk ve görüldüğü gibi epey de karanlık, hatta çok istisnai durumlar yaşayanlar dışında diyebiliriz ki sıradan hayatlarımızda ölüme yaklaştığımız o lanetli dünden, hiç de farklı bir gün değil.
Ancak içten içe biliyorum ki,
Bugün, hayatta olduğumuz, hala nefes alıp birine dokunabildiğimiz, şarap içip öpüşebildiğimiz sıradan hayatlarımızı sıradışı yapabilme şansına sahip olduğumuz bir başka romantik ekim günü.
Fakat asla ikinciyi söyleyesim gelmiyor bu sabah.
Evvvet burası gerçekten de cehennem , emin olun yarın geberip gittiğinizde burada yandığınızdan daha fazla yanmayacaksınız.
Fakat,
Evet kesinlikle cennetteyiz de, bilin ki bu yaşamdan koparabildiğiniz mutluluklardan fazlasına sahip olamayacaksınız o huri dolu bahçelere gidebilseniz bile. Kimsenin dini inancını eleştirmeye değiştirmeye çalıştığım falan yok bu arada.(yazalımda bazı manyaklar bu şekilde saldırmaya kalkmasın) Ne diyordum? Herkesin tuttuğu inanç kendine gir.... Yok öyle demiyordum sanırım. Herkesin inancı kendine göre sonuçta( bu daha iyi oldu sanki)
Bu arada şöyle bir yazının geneline baktımda az sonra göğe yükselip hayatın sırrına nail olacağız gibi bir profil çiziyor.(hiç sevmedim) Hemen manüpüle edelim cümleleri ve asıl bahsetmek istediğim konuya “girişeyim”.
Zaten konu aslında çok basitti buraya, cennete cehenneme nasıl geldik inanın bilemedim. Hepi topu diyecektim ki illa güzel şeyler mi söylemek lazım hayatta? Açık, içten geldiği gibi konuşmak neden bu kadar zor?
Zor mu peki gerçekten?
Dinleyen için söyleyenden daha zor ona eminim. Hem de çok. İnsanlar hep iyi şeyler duymak istiyor sonuçta. Açık konuşmak, basit anlamıyla olanı olduğu gibi söylemektir, içten nasıl geliyorsa. Yani o an hangi duyguya sahipseniz ya da değilseniz onun güdümünde topa tüm gücünüzle vurmak gibi birşey. Topla yüzleşecek kişi içinse işler zor. Neticede hayattan beklentisi yüksek hassas duygusal canlılarız. Hep iyi şeyler olsun istiyor ve bekliyoruz. Olmayınca da kafamızda soru işaretleri oluşuyor hayal kırıklıklarıyla boğuşuyoruz.
Basit çok can sıkmayacak iki örnek vereyim;
Sevgiliniz az sonra arasa ve bu Cuma arkadaşlarımla içip eğlenmek istiyorum dese. Ne hissederdiniz? Ya da yana yakıla arayıp size ulaşmaya çalışan annenize “şuan seninle konuşmak içimden gelmiyor anne” deseniz o ne hisseder? Bazıları şimdi eminim artistlik yapıp biz bu Cuma günü olayını karşılıklı olarak yapıyoruz bir sorun olmuyor gayet uyumlu özverili bir çiftiz diyecektir, bunu zaten biliyorum maşallah herkes çok mutlu(tahtalara vuralım) Sorundan bahseden de yok zaten, ben sizin nasıl hissettiğinizi soruyorum. İyi mi hissediyorsunuz gerçekten böyle şeyler duyunca? Sanmam. Sanmamaktan da öte biliyorum görüyorum. Çevremde bir sürü insan aileleriyle dostlarıyla sevgilileriyle yaptığı konuşmalar sonucu anlık buhranlar yaşayıp kırılıveriyor.
Yani diyorum ki bazen çok sevdiğimiz birinin bize ters gelen sert bir cümlesi, bir hareketi, bir “sözde” hatası canımızı çok yalabiliyor.(k yerine l ye basmışım doğrusu “yakabiliyor”) Bakın mesela ben de yazım hatası yaptım, umarım çok canınızı yakmamıştır. Ama yaktıysa bile onu silmek istemiyorum çünkü bunu, olduğu gibi kabul etmenizi istiyorum. Hayatın genelinde yapmamız gereken de şey bu. Hoşgörü göstermek.
Sürekli kötü birşeyler yaşayıp üzülüyoruz hayat berbat bir hale dönüşüyor. Ya da her güzel olay her sıcak hareket bir anda hayatı, kişileri yüceltiyor.
Oysa iyi olan şeyleri görüp kötüleri yoksaymak ya da tersi şekilde kötüyü görüp iyi olanı es geçmek kadar hatalı bir yaklaşım olamaz.
Hah tamam! şimdi hatırladım cennet cehennem olaylarına nasıl girdiğimi. Diyecektim ki bu hayata insanlara ilişkilere melek ya da şeytan, cennet ya da cehennem gözüyle bakmayı kesin.
Kabul edin burası aslında hepsi. Bizler de herşeyiz.
Demek istiyorum ki her zaman doğru şeyler, daha doğrusu duymak istediğimiz şeyler söylemek zorunda değil kişiler. Duygusal gitgelleri olan karmaşık canlılarız. İstesek te istemesekte herkesin bir kendi gerçekliği var.
İşte o varolan milyon çeşit gerçeklikler içinde kimin nasıl bir çılgınlıkla, nasıl bir duygu yoğunluğuyla, nasıl bir ihtiyaçlar silsilesiyle boğuştuğunu asla tam olarak anlayamıyoruz.
Herşeyi anlamak zorunda falan da değiliz bu arada(aman anlamayın zaten çok yorulursunuz) ama anlayış gösterebilir kabul edebiliriz. Yolda gördüğümüz her adamın kadının her düşüncesinden söyleminden bahsetmiyorum tabiki. Sevdiğiniz insanlardan söz ediyorum. (ne uzattık be, ota bota sinirlenmeyin diyorum hep topu)
İnsanlar mutlaka bizi yerli yersiz kıracaktır zira adı üstünde insandır. Ama aklı salim düşünürsek ve kedileri köpekleri saymazsak, sarılıp sevecek de bir tek onlar var.
Kadehimi(kahvemi) anlayışa kaldırıyorum. (eyvah bütün ofis bana baktı bu manyak ne yapıyor diye)
Kendinize iyi bakın.
Yarın görüşmek üzere.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder