Günaydın,
Son bir kaç gündir bir kendini bilmezlik var üstümde. Böyle nasıl desem bir şuursuzluk bir dalgınlık hali almış gidiyor. Şimdi duyar gibiyim bazılarınız diyecek ki sen hep öylesin. Doğrudur öyleyim, ancak en azından ofis yaşantımda az da olsa bunu kamufle edebiliyordum . Şimdi o da yok.
Başıma gelen son bir kaç olayı sizinle paylaşmak istiyorum. Herbirinin hangi günlerde olduğunu inanın tam olarak bilemiyorum ama hepsi bu hafta içinde gerçekleşti.
Yeri gelmişken yaptığım işi bilmeyen varsa hemen aydınlatayım, “atariciyim”. Yani arkadaş çevresinde işim bu şekilde anılıyor. İşin kurumsal adıysa sistem yönetimi. (siz atarici diye bilin böylesi daha güzel) O şirketlerinizde kullandığınız sunucularınız bilgisayarlarınız ve diğer elektrikle çalışan aletleriniz varya(kettle, tıraş makinesi, süpürge) işte onlar benim işim. Yes IT. (evet bilgi işlem)
Dolayısıyla gün içinde ofisin her santimetre karesini tavaf ediyor nerede problem var yetenekli ellerimle müdehalelerde bulunuyorum . Geçenlerde yine birinin bilgisayarının başında mevcut bir soruna mantık çerçevesinde çözümler ararken(bildiğiniz ana avrat söverken) ofisin diğer ucundan bir ses beni çağırdı(çağırdı dediğime bakmayın haykırıyor)
-Batuuuuu
Ses tanıdıktı, canım iş arkadaşlarımdan Ahmetin sesiydi(canım dediğime itimat etmeyin kendisi canımdan ötedir) bu duyduğum. Hemen kendisine onu işittiğimi belirten bir geri dönüşte bulundum.
-Ne var lan!?
O an içinde bulunduğum departman Amerikan filmlerindeki gibi aniden sessizleşti. Ne bir klavye ne de yazıcı sesi, tık dahi yok. Anladım ki “zıçtık” Özür diliyorum ama başka kelime karşılamıyor yaşadığım durumu. Yavaaaaşça dönüp sese doğru baktıııııııııııııım ve rahatladım. Valla rahatladım.
Açıkçası önümde Operasyon direktörünü görünce rahatlayacağımı hiç düşünmezdim ama öyle oldu. Sanki böyle artık olan olmuş da yapılacak geriye bir şey kalmamış gibi garip bir huzur kapladı içimi bir saniyeliğine. O bir saniye geçince hemen toparlandım tabi. Hızlıca ileriye atılarak;
-Aaaa Yasin Bey sesinizi alamadım Ahmet sandım onunla arada böyle şakalaşıyoruz da falanda filanda fişmekan diyerek yanına kadar koşar adımlarla yaklaştım. Sonra neyse ki o da bozuntuya vermedi durumu kurtardık. O olayı hadi böyle atlattık, yine aynı gün başka bir canımdan çok sevdiğim iş arkadaşımın masasında bir başka mükemmel soruna daha rasyonel çözümler ararken.(siz artık ne demek istediğimi anlamışsınızdır) bu sefer bir başka ses(kadın sesi) yine adımı zikretti(bu sefer ki ses normal düzeydeydi)
-Batu bir şey sorucam sana.
Ses Burcuya aitti. Hemen başımı çevirmeden “söyle canım” dedim.
Ya evet Burcuya aitti. Tabiki değildi, ses bu kez “Finans direktörümüz” Duygu Hanıma aitti.(şaka gibi ama gerçekten abartmıyorum olayları)
Ofis yine sessizleşti. Ben zaten artık sessizliğin anlamını iyiden iyiye bildiğim için ne renk olmam gerektiğini biliyordum. Hemen oturduğum sandalye gibi turuncu oldum. Sonra aklımca lafı çevirmeye çalışıp
-EEee (gülüyorum bu arada sözde)Duygu Hanım sesiniz ne kadar genç geliyor sizi Burcu sandım.
Allahtan o da üzerinde durmadı durumun direk soruna odaklandık.
Bu iki işitsel fiyaskodan sonra sıra en sevdiğim rezilliğime geldi.
Malum daha öncede çokça söylemiştim; ofis topluluğumuzu bir araya getirirken insan kaynakları departmanımız "çok" büyük özen göstermiş, nerede “insanımsı”(insan değilde yani böyle insan gibi olan) varsa hemen işe almış. Yalan değil bende onlardanım. Yani biz grup halinde yarı medeniyiz. Ayı insan karışımı bir tür gibi düşünebilirsiniz bizi. Bize keyboard mouse(klavye fare) dayanmıyor. Her onbeş günde bir herkese yenisini alıyorum.
Stoğa baktım ki bir tek klavye dahi kalmamış, dedim hemen yenilerini alayım.
Tabi bu iş için bir şirket kredi kartına ihtiyacım var. Kredi kartı da Operasyon Direktörümüz Yasin Bey’de.
Hemen dayandım Yasin Bey’in kapısına ama aklımda bir önceki gün yaptığım rezillik var. Çok ince saygılı efendi olmalıyım diye kendi kendime tenkitlerde bulunuyorum. Neyse gel Batu dedi girdim içeri. Dedim Yasin Bey şirket kredi kartına ihtiyacım var. O da dedi neden? ne alacaksın ki?
Yemin ediyorum adama şu cevabı verdim.
Çok beğendiğim bir bambu koltuk takımı var hatun da beğenirse onu alıcam işallah.
!!!!!!!!!!!!
(Oturup düşünseniz aklınıza gelmez bu cümle o an nerden çıktı da söyledim hiç bir fikrim yok)
Yasin Bey’in bana bakışını bir görmenizi isterdim. Adam artık bu çocuk ne yedi ne içti ne yaptı da böyle oldu der gibi bir kaç saniye süzdü beni. Sonra neyse ki bastı kahkahayı kartı da çıkarıp verdi. Ama benim suratımı bir görseniz, ağlamak ve gülmek arasında mekik dokuyan zavallı bir palyaço gibiydim. Neyse klavyeleri aldım kredi kartını geri verdim bu fasıl da böyle sona erdi. Geldik düne;
Akşam üstü Genel Müdürmüz Türker Bey odasına çağırdı beni saat tam 16:45 sularıydı.( Saati veriyorum ki belki olayla bağlantı kurmanızda yardımı olur) Batu dedi yurtdışına çıktığımızda cep telefonu faturalarımız çok yüksek geliyor bununla ilgili bir araştırma yapar mısın? Operatörlerin yurtdışı tarifelerini bana gönderir misin? Hemen cevap verdim.
-Hallederim abicim.
Beş saniye kadar ikimizde nefes almadık ve gözlerimizi kırpmadık. Ben mental olarak odayı terkedip plaza dışına çıktım tam beşiktaşa doğru gidiyordum ki çok şükür tekrar kendime gelip iki cümle sarfedebildim.
-aAEEeeEAAeeaooouuiiiieauuueeaoou....... Türker Bey ben konuyla ilgilenir yarın sizi bilgilendiririm merak etmeyin. Kusura bakmayın içerde arkadaşlarla maç muhabbeti yapıyorduk ordan bir ağız alışkanlığı kaldı sanırım.
!!!!!!!!!!!
Abicim?? Wat da fuck...?(hayırdır işallah?)Kimseyle maç muhabeti yaptığım yoktu acaba diyorum iş çıkış saati yaklaştı diye mi böyle gevşedim vurdum duymaz oldum? Bilemiyorum. Gerçekten niye bu şekilde cevaplar verdiğimi asla bilmiyorum. Hayır normalde arkadaşlarımla bile bu tarz konuşan bir adam değilim. Sanki içime(kıçıma değil) şeytan girdi.
Acaba diyorum kan mı çekiyor beni sokak kapısına doğru,
Acaba eceli gelen köpek cami avlusuna işermiş ya benimki de o hesap mı?
Acaba diyorum kontrol artık ilahi bir güçte mi? Olması gereken bu mu? Kaderden kaçılmaz mı?
Bugün gerçekten düşünür oldum tüm bunları.
Sebepleri net bir şekilde bilemesem de şöyle bir gerçek var ki ortada;
Ben açık açık kaşınıyorum.
Gün henüz Perşembe, hafta hala genç sayılır, bu performansla devam edersem nihai son dediğim “kediyle evde oturup çay demleme dönemi” çok ta uzak değil gibi görünüyor bana.
Haydi hayırlısı.
Herkese kazasız belasız günler diliyorum.
Kendinize iyi bakın.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
sabah sabah bu kadar gülme kapasitesine sahip olduğumu öğrenmek güzel..
çok eğlendim,harika yazmışsın.
nilufer saruhan
Yorum Gönder