Günaydın,
Bu sabah e-posta kutuma baktığımda, Antalyadan bir okuyucumun üşenmeyip iki sayfa bir şeyler anlattığını gördüm. Çok büyük bir sorunu varmış. Nedir nedir diyerek okumaya devam ettim ve gördüm ki sorunu, sevgilisinin çoğu zaman telefonu açmıyor oluşu. (Bizim kızımız durmaksınzın arasın dursun elin oğlu tenezzül edip cevap vermesin, olacak iş değil) Ne yapmalıyım, ne etmeliyim, öldüm bittim, kafayı sıyırdım diyor sevgili arkadaşımız o yüzden bugünün konusu olarak bunu seçtim.
Konumuz; “Telefonu açmayan sevgili sorunsalı.”
Bu sorun sevgili okurlar insan ilişkilerinin yüzde 65’inde yaşanan bir durumdur. Bazen ilişkinin başından beri süregelen “çoğu zaman” telefonu açmama şeklinde, bazen de sonradan adet olan bir işim gücüm vardı uygun değildim, duymadım bahaneleriyle baş gösterir.
Ancak burada asıl konu telefon değildir, o adam ya da kadın kötü ihtimalle sizi takmıyor, umursamıyor hatta aldatıyor olabilir ya da iyi ihtimalle mantıklı bir açıklaması vardır. Ama konu ihtimaller değil, konu sorumluluklar, eğer sebeplere takılırsanız asıl meseleyi ve yapmanız gereken şeyleri anlayamaz detaylarda kaybolursunuz. İlişki bir tatmin alışverişidir o kadar(duygusal cinsel her anlamda tatminden bahsediyorum) alınan verilen değerler eşit, ölçülü, dengeli olduğunda devam edebilir. Bir ilişki özünde bencilliktir. Mutlu olunmak için girilir. Yeryüzünde kimse bir ilişkiye karşısındakini mutlu etmek için girmez, karşısındakini mutlu etme çabası ondan istediğinizi(ilgiyi sevgiyi herşeyi) alabilmek içindir. (Bunu sadece cinsel olarak algılamayın.) Sevgiliniz mutlu olmazsa bilirsiniz ki sizi de mutlu etmeyecektir, dolayısıyla onu mutlu etmeye çalışırsınız, o mutlu olunca da sizi mutlu eder. Şimdi şu telefon konusuna odaklanalım.
Tahmin ediyorum zaten milyon defa tartışılmıştır neden o telefon duyulmuyor diye, mazeretler saymakla bitmez tabi.
Yok telefonum yanımda değil evde kalmış(yalana bak ben görüyorum herkesin Iphone’u elinde)
Yok sesi kısıkta kalmış(hadi ordan herkes duysun diye sonuna kadar aç sonra manita arayınca sessiz tuşuna bas)
Yok efendim arkadaşlarla muhabbete dalmışım(yalan yan masadaki kıza laf atıyordu)
Yok telefon yatak odasında kalmış, televizyon sesinden duymamışım(geçin bunları hep önünüzde yanınızda biliyorum ben)
Yok duştaydım(kimle?)
Neyse örnekleri daha fazla uzatmayalım ama dediğim gibi sebep ne olursa olsun(mantıklı ve doğru dahi olsa) siz hissettiklerinize bakacaksınız. Bir ilişkiyi hisler yürütür. Unutmayın yaşamanız gereken şey karşılıklı bir alışveriştir, kovalamaca değil.
Kişinin telefonunu açamama sebebi her ne kadar mantıklı olabilse de bunun bir ilişki açısından aslında hiç bir önemi yoktur. Şu aşağıdaki cümle, “anlık” bir hak vermeden ya da tartışmayı soğutmaktan öteye gidemeyecektir.(mutlaka ve mutlaka konu ileride tekrar açılacaktır)
-“Hayatım toplantıdaydım ordaydım burdaydım vs. adamların yanında açamadım”- Belki gerçekten öyle oldu ve açamadınız ama inanın hiç bir anlam ifade etmiyor. İnsan yaşam formlarının olayları iki farklı değerlendirme türü vardır. İlki mantık süzgeci(evet makarna süzgeci gibi birşey) İkincisi duygu süzgeci(çay süzgeci gibi daha çok). Sanmayın ki bir konuda mantıklı bir açıklama yapıyor oluşunuz o bahsi geçen mesele için yeterli olacak. Siz tartışmayı o an savuşturmuş dahi olsanız konu aslında karşı tarafın duygu süzgecinde takılıp kalmıştır. Duygu süzgecinde takılıp kalmanın tek sebebi tatmin olamayıştır. Peki neden tatmin olamadı karşı taraf? Engellendi de ondan, çünkü aslında o içteki ilkel yan reddedildiğini düşünüyor, arayan kişi bir açlık içinde arıyor ama yanıt alamıyor. Yani alışveriş tamamlanamıyor. Talep ediyor ama gelen birşey yok. İşte bu durum arızanın ana sebebi.
Arıza demem bunun yanlış bir şey olduğunu düşündürmesin size, iki insanın duygularla çıktığı bir yolculukta mutlak mantık aranmaz.
Ayrıca kimse, sonunda haz alamadığı, beslenemediği bir eylemin mantıklı açıklamasıyla durumla barışık hale de gelemez. Yani pozitife dönüşmez. Sadece susar nötr durumda olmaya “çalışır”. O da bir yere kadar.
Bu duygusal bir oyun ve taraflar da bu sorumluluğu bilerek oyuna dahil olmalı. Yok efendim olamıyorsanız çıkın gidin oynamayın.
Yani demem o ki o telefon açılmalı.
O telefon yanınızda olmalı. Orta çağda aşk yaşamıyoruz devir değişeli çok oldu, telefon artık elimizin uzantısı olmuş durumda. Cepten facebook’a girip millete laf yetiştirirken yanınızda da, “yes” tuşuna basmanız gerektiğinde mi evde unutuluyor o telefon?
Fuck off(hadi canım sizde)
Neyse sakinleşip konuyu toparlayalım.
Tüm yazı boyunca elbette bahsettiğim şey ayda yılda görülen cevapsız kalan tek tük çağrılar değil, bizim savaşımız alışkanlık halinde yapılanlarla.
Biliyorum ki pek çok kişinin dilinde tüy bitmiş durumda. Ne kadar yorulduğunuzu, ne kırıldığınızı seksenbin defa söylediniz (adama/kadına) ama takan yok. İşte bende onu diyorum.
Adı üstünde “takan yok”.
Sevgili bu noktada belli ki kötü bir kediye dönüşmüş, sütünü içiyor ama karşılığında bir küçük okşamayı bize çok görüyor .
O zaman görüyoruz ki bu duygusal alışverişin yükümlülükleri taraflardan biri için pek de yürürlükte değil. O halde ne yapıyoruz?
Neyse hadi başka bir şey demiyor yazıyı burada bitirmeyi uygun görüyorum, ne yapmanız gerektiğine bence siz karar vermelisiniz.
Görüşmek üzere.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
7 yorum:
siz beni ne zaman arasanız ben açarım, merak etmeyin :)
Yorumlarıma cevap, herhangi bir reaksiyon alamıyorum?
Teşekkür ediyorum, ama her adsız yorumu tek kişinin yazdığını varsayıp cevap verirsem karışıklık olacaktır.
iki yorum da bana ait, şimdi cevabınızı alabilir miyim?
=) cevap verilmemiş
Sahte bile osla adsız yerine herhangi bir isim görsem belki verirdim.
sana yazan biri =)
Yorum Gönder