Kralın Dönüşü

21 Ağustos 2011 Pazar 0 yorum

Mutlu pazarlar,
Öncelikle herkesten özür diliyorum,
Bu sabah uyandım ve geride bıraktıklarımı düşündüm. Mutsuz oldum. Bu denli uzun bir süre evimden ayrı kalmak bencilceydi. Tüm bu güzelliklere bunca süre saplanıp kalmak, zevke sefaya dalmak yanlıştı ve beni yıprattı. Halkım, sarayım beni beklerken ben burada sorumluluklarımı tamamen unutup kaldım.
O yüzden hepinizden özür diliyorum.
Biliyorum ki bugün şehrin kapısından girdiğim anda tüm mutsuz yüzler bir anda beni görüp şenlenecek.
Biliyorum ayaklarımın altına kırmızı halılar döşenecek.
Biliyorum mutluluk çığlıkları gök kubbeyi çatlatacak.
Siz ölümlüler,
Açılın sağa sola, çekilin öteye,
Bir insan ömrüne sığamayacak kadar çok zafer kazanmış ben,
Güney sahillerinin fatihi ben,
Ufka bakan ve ufkun ötesini gören ben,
Evet pek tabi ben,
Altın ülkenin beklenen kralı bugün dönüyorum geriye.
Tamam, bu dramatik girişten sonra biraz da gerçeklere dönelim. Bugün son tatil günüm, aslında biliyorum hepiniz için öyle ama benim yıllık iznimin de son günü olduğu için ayrı bir tatsız, mutsuz ve umutsuz. Yarın yine işbaşı, yarın yine buğran dolu bir başka çalışma günü.
Sadece bir hafta kaçabildim bu şehirden, komik olansa şehrin aslında beni kovalamıyor oluşu. Peki kovalayan yokken neden kaçar ki insan? Cevap ortada. Kaçmaz, kaçtığını sanır, kendini savunmak için bahaneler uydurur. Ama ben onu da yapamıyorum artık.
Oraya neden döndüğümü gayet iyi biliyorum. Sebep iş güç para pul borçlar falan değil, bunlar sadece dışarıdan bakan gözler için ellerimle özenle diktiğim kılıflar. Gerçek sebepse ruhumun huzur kadar sıkıntıyı, barış kadar savaşı ve mücadeleyi de arzuluyor oluşu. O içimdeki ben, çok iyi biliyor ki ben aslında iki kişiyim. Düzen kadar kaosa da ihtiyacım var. Su kadar alkole de, bir hanımefendi kadar bir fahişeye de. Nasıl ki herşey karşıtıyla bir anlam taşıyorsa hayat da aynı. Gözlerden uzak bir balıkçı kasabasında denize ağ atmak da istiyorum İstanbulun karanlık sokaklarında kaybolup gitmekte. Batabildiğim kadar karanlıklara batmak, sonra yeniden yüzeye çıkmak...
Dediğim gibi, aslında bu şehirden kaçmıyorum çünkü zaten o beni kovalamıyor, hiç kovalamadı. Aksine hep ben onu kovalıyorum, çünkü bir türlü fethedemiyorum, lanet olası çok güçlü.
İçten içe o kadar farkındayım ki; ele geçirilmemiş bir İstanbul yoksa fethedilmesi gereken bir Bodrum Marmaris de olmayacak.
Seçilmiş ya da yazılmış, hangisini dersek diyelim. Biliyorum ki bu bedenin bu zihnin bu ellerin kaderi iki ters ucun çalkantılı dünyasında ordan oraya savrularak son bulmak. Bulunması imkansız bir denge arayışı içinde yorulmak, soluksuz kalmak, diz çökmek.
Uzun lafın kısası;
Siz ölümlüler,
Savulun öteye geriye,
Yol açın kedi krala,
Altın şehrin umutsuz avaresi ben, bugün dönüyorum aranıza.
Pazartesi kabusunda görüşmek üzere.

0 yorum:

 

©Copyright 2011 Taboo | TNB