Saygılar sevgiler herkese,
Evet görüldüğü gibi yine yeniden kasvetli bir Salı sabahında daha biraradayız.
-Nasılsız? Mutlu muyuz?
-Eh işte, burada değil de Bodrum’da falan olsaydık daha iyi olurdu yani.
-Hımm Bodrum ha?
Bu bana şu meşhur kaçış planımızı hatırlattı birden.(planımız derken hepimizden bahsediyorum) Şu şehir nüfusunun hemen hemen tamamı tarafından durmaksızın planlanan, özellikle tatillerde konuşulan ve nihai çözüm olarak görülen planı. Hayır hayır sırf tatil için gitmekten bahsedilen değil toptan oralara yerleşmekten bahsedilen planı. Hani herşeyi satıp Bodruma vesaireye gideceğiz durumu varya, işte onu. Hadi o zaman bugün konumuz bu olsun. Evet tamam oldu bile, konumuz “bu şehri terketmek”
Bu şehri nasıl terkedeceğiz? Dürüstlüğüme güvenin, adımdan ve kollarımdaki dövmelerin anlamlarından sonra bana en çok sorulan soru bu.
Bazı gerçekleri hiç dolandırmadan söylemek lazım o yüzden ben de yazının hemen başında işte hemen açıklıyorum;
Öyle bir şey yapmayacaksınız yani bu şehri terkedemeyeceksiniz. Neden mi? Çünkü gözünüz yemiyor.
Bu arada bazıları beni baya güldürüyor, güldürüyor dememe sakın aldanmayın aslında sinirlendiriyor. İstatistiki bilgi veriyorum;
Çalışan insanların yüzde 92’si bu şehirden gitmek lazım diyor. Yine bu devasa kesim bunu öyle bir kendinden emin, öyle bir havalı söylüyor ki sanırsınız bu fikri az önce o bulmuş, bir tek o düşünmüş.
Öyle bi artistik tutum içinde ki sormayın. Gözlerini kısmış uzaklara dalgın bakışlar atarak yavaş yavaş söylüyor bunu, sanki daha önce ortaya atılmamış bu muazzam fikri salıveriyor tanrısal dudaklarından. (o an odun olsa elimde vuracağım kafasına.) Bir milyon kere duyduk biz bu planı.
Oysa o, sanıyor ki bu kaçış planını onun icadı. Çok yazık.(peh peh)
Bu denli orjinal olunduğunun düşünülmesi kadar zavallı ikinci bir durum daha yok inanın bana.
Bu arada insanları birbirinden farklı kılan binlerce özelliklerinin ötesinde hepsinin özünde aynı oluşu beni ayrıca yaralamaktadır. (özde gördüğüm şey ışık saçan bir şey olsa böyle hissetmezdim tabiki)
Hayallerin ortak oluşuyla bir sıkıntım yok bu arada. Benim derdim hayallerin gerçekleştirilemeyişiyle ilgili alınmış ortak kararda. (buna daha sonra değineceğim)
Tornadan çıkmışcasına herkes birbirinin aynı...
Bakınız İstabulda çalışan insanların hayalleri(özellikle plaza çalışanlarının) 5’e ayrılır. Hiç bu kadar süper fantastik yapılmış bir genelleme gördünüz mü? Sanmam. Bekleyin bakın daha neler göstereceğim. Herneyse ne diyorduk evet beşe ayrılır.
1-Bozcaadaya yerleşip dükkan açmak isteyenler.
2-Adalara yerleşip sonsuza dek denize bakarak bira içip kalamar yemek isteyenler.
3-Bodruma Marmarise ya da başka bir güney yerleşim bölgesine yerleşip çiçekçilik yapmak isteyenler.
4-Tekne, çadır, karavan alıp buralardan kaçıp gitmek isteyenler(özellikle erkek nüfus)
5-Hadi tamam şehir dışına çıkmadık bari şehir içinde küçük bir cafe açıp gülller gibi geçinip gitmek isteyenler.(özellike kadın nüfus)
İşte bittiiiii...
Kaçınız kendinizden birşeyler buldunuz? Dürüst olun ama...
Durun tahmin edeyim. Hepiniz.
Hepimiz bu şehrin keşmekeşini geride bırakmak istiyoruz ama bir o kadar da yalancıyız ki yapmamak için kendi önümüze binbir çeşit engel koyuyoruz. Bana kalırsa herkes hayatından bir şekilde memnun, memnun derken sakın mutlu dediğimi sanmayın. Sadece memnun, yani değiştirmeye niyeti yok.
Deveye diken demişler ya, hah işte onu, bu bizim durumumuz için demişler.
Herkes bir yandan oturduğu yerden Dünya’nın gizini çözmüş gibi davranıyor ama harekete geçme sırası geldiğinde “tıs”. (tıs=hareketsizlik ünlemi)
Herkes bir havalar, efendime söyliyeyim bir küstahlık bir kendini beğenmişlik içinde.
Doğru yolu biliyor ama sadece o yolda değil. Bu en büyük özrümüz zaten.
Biliyorum ama yapamıyorum.
İleride yazmayı planladığım klişeler kitabının başında bu yazıyor olacak.
-“Ekonomik sebepler yüzünden bu şehirde kalıyorum.”
Vayyy be! Gerçekten mi? Oysa ki başkalarının sebebi tammmaamen farklı.
Millet köprü trafiğinde takıldığında orgazma yakın bir duygu yaşadığı için burada kalıyor.
Hayallerimizde takıldığımız noktalar bile aynı. Hep aynı. Baştan sona aynı.
Bu şehri terketmeyi götünüz asla yemeyecek.
Yemesi yememesi iyi mi kötü mü konu o değil, konu siz o eşiğin arkasını bakmaya cüret edemeyeceksiniz. Yoksa evet kaçmayı düşündüğümüz bu şehrin sınırlarının dışı da cennet değil. O gitmek istediğimiz küçük güzel kasabalarda hayatlar nasıl isterseniz size başka bir yazıda uzun uzun anlatırım.(boşa sıkmıyorum yaşadım da söylüyorum)
Şimdi sormayın nasıldı diye konu dağılmasın. Bırakın konu burada kalsın aynı sizin gibi burada öylece dursun.
Bakınız size geleceğiniz hakkında biraz bilgi vereyim;
Her birimiz tebeşirle çizilmiş o sınırların içinde, kendi ruhumuza karşı işlediğimiz suçun, vicdani rahatsızlığıyla birer sebep uyduracağız. Ötesi olmayacak.
Sen diyeceksin ki para olsa yapardım.(oldu da ne yaptım gittin araba aldın)
Ben diyeceğim ki orada iş yok.(aramadın ki yok diyorsun)
Öteki diyecek ki şu evin kredisi bir bitsin bir tane de orada alır orada yaşarız.(bitmez ki o evin kredisi 180 aylık vade yapmışsın babacım sen)
Bir başkası kışın sıkılır mıyız ki diyecek. (Kılıflar renk renk sanki burada her anımız orgy içinde geçiyor)
Bu böyle sürüp gidecek ve sonunda ömür çok şükür bitecek. Merak etmeyin hiç de suçluluk falan hissetmeyeceksiniz. Çünkü onu bile hissetmeye cesaret edemeyeceksiniz.
Ha bu arada o tebeşirle çizilmiş sınırın içinde ne var biliyor musunuz?
Hemen söyleyeyim;
O hayalini kurduğunuz yere gittiğinizde sevgilinizle, karınızla, kocanızla oturup,
“Oh beee... Hayat bu” demek, denizden esen meltem eşliğinde ,
sonra “aslında burada yaşamak lazım” demek.
“Belki küçük bir tuhafiye açılabilir” demek.
“Basit yaşamak lazım“ demek.
Sonra da birbirinizin yüzüne bakıp “ah keşke olsaydı” demek var.
İşte bitti, kutlarım yaptınız rahatladınız, artık bunu da yapmak istediğinizi ama hayatın elvermediğini gönül rahatlığıyla söyleyebilirsiniz. Suçlu artık hayat oldu. Bundan sonra huzur içinde uyuyabilirsiniz.
Hayır daha fazlası yok. Sizin için bundan fazlası olmayacak.
Sizin gücünüz sözde hayalinizi, planınızı gerçekleştirmeye yetmez, çünkü aslında içten içe bu şehri seviyorsunuz, yıllarca burada kaldınız ve hastalıklı bir hale dönüştü bu şehirle ilişkiniz. Negatife bağımlı hale geldiniz. Defolun gidin demiyorum zaten ama gitmeyecekseniz de susun beynimi daha fazla yemeyin. Unutun gitsin bu işi.
Bu şehirden korkaklar ve yalancılar için çıkış yok.
Ayrıca uyarmadı demeyin, şimdiden söylüyorum;
Eğer bir ortamda daha “aslında bu şehri bırakmak gitmek lazım” dendiğini duyarsam , sözüm olsun masa halkını itlaf ederim. Evde kedisi çocuğu varmış diye iki saniye acımam oracıkta alıveririm değersiz hayatını. (şaka şaka gerilim olsun istedim biraz)
...........
Ama siz yinede temkinli olun, sonuçta buna da kafa derler sürekli gidicem gidicem ama hani? hiç bir yere gittiğiniz yok...
............
Tamam tamam sakinleştim, geçti.
Kendinize iyi bakın.
Yarın görüşmek üzere.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
3 yorum:
"Ben nerede değilsem orada iyi olacakmışım gibi gelir." Baudelaire
Hadi Bodrum' a :)
"içimdeki düzenle ilgiliydi huzursuzluğum dışımdaki değil"
Oğuz Atay
Yorum Gönder