Günaydın,
İşte daha önce onlarca kez dediğim gibi;
Muazzam bir başka güzel sabah daha!
Pazartesiymiş, kışmış, soğukmuş lütfen bunlar umrunuzda olmasın. Bakınız gönüllerimiz sıcak ruhumuz şen bundan daha ötesi var mı? Yok yok daha ötesi yok.
Bu arada kusura bakmayın şu ara çok pozitif bir ruh hali içindeyim, sanıyorum bir kaç hafta böyle eder, ettiği sürece de ara ara olduk olmadık her şeyin altında mutlu olunacak bir şeyler bulma eğilimi içinde giriyorum. İdare edin zira çok büyük bir size çok büyük bir sıkıntı vereceğimi sanmiyorum. Herneyse... bırakakalım şimdi bu iyi ruh hali kötü ruh hali olaylarını konumuza geçelim.
Bugün konumuz öncelikle“ruh ve beden” ötesinde ise bu ikisinin incelikli bir şekilde birbirinden ayrılması işlemi. İnanıyorum ki yazı sonunda sizler de bu “gerekli” ayrımın nasıl yapıldığını anlamış olacak ve bunu kendi hayatlarınızda uygulayabilir düzeye geleceksiniz.
Hayyydi başlayalım;
Öncelikle neden böyle bir ayırma işlemine ihtiyacımız var onu açıklayalım ki uygulama alanları hakkında biraz fikir sahibi olun. Hızlı ve anlaşılır biçimde anlatıyorum iyi dinleyin.
Şimdiii, hepinizin bildiği gibi milyon sayıda dayatma ve kuralın hakim olduğu bir sistem içinde yaşıyoruz. Hepimizden beklenen, istenen yapması arzu edilen görev sorumluluk ve bunun gibi saçmalıklar var. (ingilizcede “bullshit” diye geçer)Bu saçmalıklara örnek olarak en basitinden çalışmayı ele alabiliriz.
Görüldüğü üzere her sabah pek “seve seve” olmasa da bu ofislere, iş yerlerine geliyor gün boyu üstümüze düşen görevi layıkıyla yerine getiriyoruz. Evet malesef bazı şeyleri sevmesek de yapmak zorundayız. (Aslında değiliz bana bıraksalar her şeyin üstüne benzin döküp yakmaktan yanayım ama neyse ki bırakan yok.) Peki neden zorundayız? Şahsım adına benim nedenim akşama şarap alacak paraya ihtiyacım oluşu. Şu ana kadar da başardım. Nasıl oldu bu? Tabi ki ruhumu bedenimden ayırmayı öğrenerek. Eğer yapamasaydım olmazdı. Mesela biliyorum ki az sonra bu yazıyı yazdıktan sonra ruhum bedenimde olmayacak. Onu her sabah salıp başka yerlere gönderiyorum. Gönderiyorum ki burada bedenimle birlikte kuruyup kalmasın.
Tamam anladık şu anda hala bu düzenin bir parçasıyız dolayısıyla bu eller, bu kollar, bu baş, bu gövde burada kalmak iş yapmak zorunda ama zihnimiz değil o özgür olabilir. Bu bahsettiğim ruh beden ayırma işlemini ilk kez yaptığımda yaşım epey küçüktü.
O sıralar yüzücüydüm, yaz kampı için İzniğe gitmiştik, hoca bizi sabahtan havuza atar akşamda geri çıkarırıdı bizde bu süre boyunca tahmin edilebildiği üzere “yüzerdik”. Birkaç kilometreden sonra inanın insan epey bi sıkılırdı. Havuzdan çıkmak istersiniz olmaz, durmak istersiniz izin vermezler. Öyle saatlerce havuzun bir ucundan diğer ucuna gideeer dururduk. Sonunda bir gün havuzdayken kendiliğinden oldu; Ben havuzdan gayet çıktım, sıcak duşumu aldım, yatağıma uzandım ve türlü rüyalara daldım. Kendime geldiğimde hala havuzda yüzüyor olduğumu anladım. Yani aslında havuzdan hiç çıkmamıştım, böyle söylemek tam doğru olmadı sanırım şöyle diyelim; bedenim havuzdan hiç çıkmamıştı dahası yüzme eylemi kesintiye uğramamıştı. Zamanla alışkanlık haline geldi bu durum, beden ondan bekleneni, zorunlu kılınanı yapıyor ama zihnim orada olmuyordu. Bunun üzerinden yıllar geçti, görüldüğü gibi büyüdüm kocaman adam oldum bu özelliğimi de gün geçtikçe geliştirdim.
Diyebilirm ki işin sırrı bedeni eğitmekte ve programlamakta.
Zaten sizde farkındasınızdır kısmen bunu hepimiz yapıyoruz.Hergün yaptığımız işler bir öncekinden pek de öyle farklı değil. Aynı rutin içinde dönüp duruyoruz. Dolayısıyla eğer yaptığımız işlere yeterince hakim olabilirsek zihnimizin ruhumuzun burada olmasına hiç gerek yok.
Vücudunuzu programlayın, öğrenin bunu.
Mesele benim vücudum baştan aşağı programlanmıştır. Her bir parçam, ruhum içimde değilken ne yapması gerektiğini bilir. Bir gün (Allah göstermesin) ofise gelip beni görseniz emin olun dersiniz ki; bak bak bak nasılda iyi bir çalışan. Neden? Çünkü gözlerimde hep dikkatli, ciddi ve işine konsantre bir ifade söz konusudur. Öyle miyim gerçekte? Hayır, ama öyle nasıl görünülür iyi biliyorum.
Mesela her zaman ekranımda işimle ilgili bir makale bulundurur bunu pür dikkat okuyor gibi yaparım. Parmaklarım da bakışlarım gibi programlanmıştır. Sağ işaret parmağım bilir ki her on saniyede bir elimin altında duran fare’nin tekerleğini çevirmeli. Ağzımda üstüne düşeni yapar , bu duruşu destekler, arada bir “sözde” okuduğum bu makaleden yeni bir şeyler öğrenmişim gibi “haa demek böyle oluyormuş” gibi cümleler mırıldanır.
Böylelikle “asla” boş oturmayan, boş kaldığında bile her saniye işiyle ilgili kendine yeni bir şeyler katan o “muhteşem ofis canlısı” formuna nail olurum.
Evet ortada masasında oturup çalışan bir Batu var,
Ama kimse bilmiyıor ki içi boş.
İçi başka yerde,
Çook başka yerlerde, çoğunlukla dağda taşta, deniz kenarında. Hiç olmayan masal diyarlarında. Yaşanmamış yeni maceralarda. Kedi gibi dolaşıyor özgürce sokaklarda.
Bedense,
Bu seyahatleri örtpas etmek için sabahtan akşama alabildiğine rol kesiyor.
Zor mu peki ruhu bendenden ayırma işlemi? Yalan değil zor, alışana kadar epey zorluyor sonrasında... birazcık daha kolay .
Hoş mu peki bunu yapmak?
Değil, ne olursa olsun bir kurban vermek gibi aynı. Asla sahip olamadığımız o her şeyden daha güzel “özgürlüğün” küçücük bir kırıntısı uğruna bir parçanızı geride bırakıyor feda ediyorsunuz.
Gerekli mi peki bunu yapmak?
Bu şartlar altında korkarım gerekliden de öte
Kaçınılmaz.
Özgürlük diye bir şey var mı, nerede başlar nerde biter, çizigisi sınırı nedir bunlara girmek istemiyorum, bu sabah sadece masum bir şekilde herkes için olsun istiyorum.
Olmak istediğimiz yerde, yapmak istediklerimizle...
Bedenimizin, kalbimizin, ruhumuzun, zihnimizin bir olduğu güzel günleri umut ediyorum.
Görüşmek üzere.
0 yorum:
Yorum Gönder