Günyadın millet. Bayılıyorum sürekli "günaydın" yazmaya çalışırken "günyadın" yazmama ama bu kez düzeltmeyeceğim bırakalım böyle kalsın yani neymiş
“Günyadın” millet,
Bugün yalan değil sabahın ilk ışıklarına kadar kabus gördüm. Yatakta dönüp durdum. Kan ter içinde kalıp gece boyu üç tişört değiştirdim. Ne kadar uyanıp yüzümü gözümü yıkayıp kola içtimse de kar etmedi. Kola içmek mühim çünkü çocukken işe yarıyor diye hatırlıyorumdum fakat gördüm ki bu muhteşem yetişkinlik çağımda işe yaramıyormuş.
Herneyse
Her yattığımda kabusum kaldığı yerden devam etti.
Bakınız tekar aynı kabusu gördüm demiyorum, diyorum ki kabus kaldığı yerden devam etti, sürdü gitti. Nasıl bir kabustu hikayesi neydi derseniz malesef bugün anlatmak istemiyorum ama baya baya bir girişi gelişmesi ve sonucu vardı. Ve şu kadarını bilin, berbattı.
Ama önemi yok çünkü bugün asıl bahsetmek istediğim uyandığım andan itibaren şu ana kadar geçen zaman. Bu arada farketmişsinizdir aslında uyandığım andan şimdiye kadar sadece bir saat onbeş dakika geçti, gerçi yazının sonuna kadar biraz daha geçecek ama olsun. Siz bilin istiyorum ki bu bir saat onbeş dakika çok heyecan, mutluluk ve umut dolu.
Ama neden?
Tam sebebini bilemiyorum açıkçası ama konuyla ilgili şöyle bir yaklaşımım var.
Gecenin ilerleyen saatleri garip bir hal almıştı;
Tabiri caizse yalama oldum. Yani Kabus devam ettikçe ve ben uyanıp durdukça artık onu bir kabustan ziyade bir parodiye bir komediye benzetmeye başladım.
Şimdi düşünün bir,
Yat kalk aynı şey devam etsin dursun, kendinizi soğuk sulardan buzlu kolalara vurun hiç bir şey değişmesin. Koridor boyunca dakikalarca ordan oraya yürüyün durun hiç bir şey farketmesin. Olaya hiç bir şekilde müdehale edemeğimi anladığım anda çok başka bir şey oldu.
Rahatladım.
Bunu kendi kendime isteyerek yaptığımı sanmıyorum sanıyorum bünye kendiliğinden yapıyor. Ben buna (şimdi uydurdum) "kesiciye" girmek demek istiyorum. Böyle daralıp daralıp patlama noktasına geliyorsunuz, o en son saniyede hepsi uçup gidiyor. Hatta bırakın geçmeyi üstüne üstlük bir de huzur, mutluluk hissediyorsunuz. Valla ne diyeyim iyiymiş.
Hatta “çok iyi ya”
Demek insan metabolizması yeteri seviyede zorlanmaya maruz kalınca başka türlü bir savunma mekanizması geliştiriyormuş. Otuz yaşımda bunu da gördüm sevindim.
Ayrıca olayın ikinci güzel bir yanıysa şu an içinde yaşadığım hayatın kabusumdan bir kaç milyon kat daha iyi olduğunu anlamış olmam.
Açıkçası genel eğilimim kendimi ve diğer insanları galeyana getirip herşeyi yaktırmak olduğu için. Bu bizim ki gibi esaret altındaki hayatları durmaksızın yerin dibine sokmak sıklıkla gözlemlenen tavrımdır.
Fakat bu sabah değil.
Baksanıza bu aslında hiç de farklı değil bir önceki haftadan;
Bugün Pazartesi(ıyyy), iki günün ardından yine tıraş olup erken kalmak zorunda olduğum bir gün. Yine kıçımda beni rahatsız eden bu “iğrenç” pantolon var, yine bu ofisteyim. Yıkadığım gömleklerin hiçbiri kurumamış şimdi ıslak kolları her saniye içimi üşütüyor.
Fakat bu bir kabus değil. Aksine güzel bir gün.
Sabah sabah biraz mide kaldırıcı bir örnek olsa da anladım ki bir sivilce sonsuza kadar şişemezmiş.
Her sorun eninde sonunda patlamak zorundaymış.
Bir bir patlıyorda...
Bu ofiste olmak istemiyordum ya, iki hafta sonra artık olmayacağım da,
...
Sorunlarla ilgili bir adım atabilmek...
Attığın adımı görmek, Kendin için doğru olanı bilmek.
Hayattan herşeye rağmen kedi gibi keyif almayı öğrenebilmek.
...
Aslında her karar başka bir macera,
Hergün başka güzel bir gün, bir durmayı düşmeyi seçmedikten sonra.
1 yorum:
Uyuyup uyanıp aynı kabusa devam etmek gerçek anlamda kabus. Ben güzel rüyalar görürken kazara uyandığımda kendimi hemen uyutmaya çalışırım devamını göreyim diye klasiktir ama işe yaramaz. Oysa bu gece (bu tarihin bir anlamı olmalı mı?) Ben de iki antrakt ile aynı saçma sapan sınıflandıramadığım bir rüyanın içindeydim. Ne korku ve dram, garip anlamsız bir rüya işte... Olsa olsa komik olur.
Yorum Gönder