Akış,
Kader,
Kadere bırakmak. Bazılarına huzur veriyor bu kader düşüncesi. Bazılarınıysa ölesiye korkutuyor. Şöyle söylenince güzel mi geliyor kulağa sizce;
Hiçbir şey için çok fazla kafa yormamıza gerek yok, zira ne olcağı zaten belli. Yani önceden belirlenmişse gidilecek yollar, bu kadar kasmaya düşünmeye gerek yok. Bu çizilmiş yollarla gittiğimiz yer belli mi? Boşverelim belliyi, iyi mi güzel mi? Orası gitmek istediğimiz yer mi?
Bilmiyorum, bilemiyorum. Nedense kadere hiç güvenmiyorum.
Geleceğimin çoktan belirlenmiş olması fikri bana ne huzur veriyor ne de beni korkutuyor. Çokça sinirleniyorum. Karşı çıkmak istiyorum varsa benim adıma seçilmiş bir yola.
Öte yandan kadere, evrene, tanrıya bilenmek kolay. Ona sövmek kolay. Sorumlusunun biz olmadığımızı düşündüğümüz konularda bir şeyleri suçlamak çok kolay. Peki ya asıl sorumlu bizsek? Başından beri hep bizsek? Kader aslında korkak irademizin bir avuntusuysa? Yapamayışımıza, olamayışımıza biçtiğimiz paçavradan bir kılıfsa?
Hep diyoruz ya çok düşünmeyelim, bu kadar üzülmeyelim,sadece umalım... diyelim ki “hayırlısı olsun”. Eğer bizim için iyiyse olur, değilse olmaz. İşte bu kadar! Atalım gitsin bu işi başımızdan, bırakalım başka bir mekanizma üstlensin bunun da sorumluluğunu. Böyle mi oluyor gerçekten? Oldu mu? Olacak mı sizce?
Herkes için mükemmel bir dünya olabilir mi? Herkes için diyorum bir tek sizin için değil. Ve kader hepimiz için varsa eğer...
Diyorum ki , bizleri bizim için daha iyi olana mı götürüyor gerçekten?
Olamaz gibi...
Nerede kaldı inat etmek? Uğraşmak? Çabalamak? Zorlamak? Seçim yapmak?
Oturup bir hayatlarımıza bakalım. Kaçımız olmak istediğimiz yerde? Kaçımız hayatı boyunca arzu ettiği şeyleri yaşıyor? Çok mu basit sıradan geliyor bu sorular? Peki şöyle sorayım;
Kaçınız boğuluyor her aldığı derin solukta? Kaçınızın hala boğazında duruyor o yutamadığı demir elma?
Sizce şimdi hayırlısı mı oluyor bizim haklarımızda? Oluyorsa da oluyor deyin bileyim ki bir benim için pek öyle hayırlısı olmuyor.
Bana söyler misiniz bir tek ben miyim başka bir şeyler yapmalıymışım gibi hisseden? Bir tek bana mı tamamen yanlış yerdeyim gibi geliyor?
Ben miyim sadece her sabah bu lanet kahve fincanını elime aldığımda cenazeme kadeh kaldırıyormuşum gibi hüzünlenen?
Bunu ben mi seçtim? Bir ofis insanı, bir kafes hayvanı mı olmak istedim?
Hiç istemedim. Bu ben değilim.
O halde neden hala hayatın çift kat camlı, klimayla ısınan sessiz tarafındayım?
Tüm yaşamım boyunca sıradanlıklardan bu kadar uzak kalmayı seçmişken şimdi neden burdayım? Ne zaman hayallerimi üç maaş ikramiyeye ve bir dolu sigortaya sattım? Ne zaman beni ben yapan şeyleri bu takım elbiseyi giyerek saklamak zorunda kaldım? Ne zaman al bu gömleği giyip, bu kedi tasması kılıklı ince siyah düz kravatı takacaksın dediler ve ben sorgusuz sualsiz boyun eğdim?
Ben bunları neden yaptım?
Kader miydi bu, ben miydim yoksa gerçekten?
Hayatta kalmak mıydı bütün mesele? Bu muydu içinde kalmayı seçtiğim hayat?
...
Kader,
İçinden çıkılması gereken o yolun adı
Kader,
İradesizlerin baş yapıtı
Kader,
Korkakların kulaklarında kalan son tını
Kader,
Kader,
Kader,
...
Kader deyip geçmek.
Hayallerden vazgeçmek.
Kendi varlığımızın silüetinde yaşayıp bitmek.
...
Seçim yapmaktan, adım atmaktan uzak duranın açılıp gidebileceği bir deniz gerçekten var mı?
0 yorum:
Yorum Gönder