Özgür İrade
Ay sonu geldi. Ben de dahil herkes matematik profesörü oldu.
Üniversite sınavında bu kadar çok problem çözmemiştim inanın. Gerçi ben hiç matematik yapmamıştım zaten. Soruların zorluğundan değil sayıları görünce korkuya kapıldığım için hiç bir soruya bakmamıştım. Belki de kolaydılar kimbilir.
Büyük konuşmayı sevmişimdir hep. Eskiden de atıp tutardım. Şimdi olduğum gibi kendi kendimi gaza getirme konusunda o zamanlar da çok yetenekliydim. Yakarım o sayıları derdim. Yaklaşmasınlar. Benden uzak olsunlar.
Sayılarla ilgili bir işim olmayacaktı. Hiç bir zaman hayatımda olmayacaklardı.
Öyle olmadı tabi. Az önce bitirebildim hesabı kitabı. Ona o kadar yatır, buna bu kadar gönder. Kira, temizlikçi aidat vesaire. Kaldı mı lan geriye bir şey? Yok yok kalmadı hepsini yatırdık.
Oysa “Kamçılı Adam” olacaktım. Arkeolojiyi seçerken kafamda bu vardı. İndiana Batu olmak.
17 yaşımda binaların içinde duramadığımı anlamıştım. Bir çeşit klostrofobiydi sanırım. Muazzam bir iç sıkıntısı ve daralma yaşıyordum. Dedim ki asla kapalı bir yerde çalışmayacağım. Olan oldu. Plazalardan çıkamaz oldum görüyorsunuz.
Peki nasıl oldu?
Anlatayım;
Yukarıda bir “göt etme enstitüsü” var. Yukarıda dediğim çook yukarıda allah babanın oralarda bir yerlerde.
Özel, bağımsız, ilahi bir kurum kendisi. Casus ağı çok geniş. Büyük konuştuğunuz anda onlara iletiliyor söyledikleriniz. Kaçarı yok. Anında müdahaleyle göt ediliyorsunuz. O yüzden bir şeyler söylerken dikkat etmek lazım.
Benimse hiç huyum değil iddiasız, sönük, meydan okumaktan uzak cümleler kurmak. İşte hep bu yüzden durmadan sevmediğim şeyleri yaparken buluyorum kendimi. Enstitünün daimi müşterisiyim.
Yukarıda sıradan bir gün adım anılmadan geçmiyordur eminim.
-Efendim yine birisi büyük konuştu. Ne yapalım bunu?
-Kimmiş? Kaçıncı büyük lafı bu.
-Batu, Batu Yazan. 499.823.783. büyük lafı.
-Batu demen kafi. Biliyoruz biz kendisini. Verin ayarı. Görsün bakalım nasıl oluyormuş. Bu çocuk hiç öğrenmeyecek. Cık cık cık.
Bilmeyenlere anlatayım; kotası var büyük konuşmanın. Yaş aralığına göre değişiyor. Gençken kota daha yüksek. Yaşlandıkça düşüyor.
0-12 yaş arası 100.
12-35 yaş arası 75.
35-65 yaş arası 45. Büyük konuşma hakkınız hepi topu bu kadar işte. Bunu aştığınız anda ışın gönderiyorlar yukarıdan. Hesabınızı kesiyorlar. 65 yaştan sonrasıysa atış serbest. O yaştan sonra acıyorlar sanırım.
Mantık olarak düşünmüşler ki kişi yaş aldıkça hayatı daha iyi algılar, sindirir, özümser. Dolayısıyla yaşamda şunu yapmam bunu etmem gibi lafları artık daha az söylemeye başlar. Bir durulma bekleniyor yaşlanan kişiden. Kota ondan düşüyor. Gençlikteki hakkımız yok yaşlandığımızda.
Öte yandan; -bakın bakın yine geliyor.
Yerim onların kotalarını. Anlamıyorum ayardan mayardan da. Bu bahsedildiği şekliyle durulmaya da inanmıyorum zaten. Bu tür bir duruluş sadece bir ıslah oluş, bir boyun eğiş, bir kabulleniş. O yüzden daha az şaşırıyor daha az isyan ediyor insanlar.
Durulmak, tamam lan bu da böyleymiş deyip yaşamak mı gerçekten? Benim için değil. İsyandan yanayım. Büyük konuşmaksa, isyandan bir önceki adım.
Motive olmalı ruh. Hazırlanmalı. Ajite olmalı biraz.
Unutmamalı ne yapmak istiyordu aslında, şimdi nerelerde sürünüyor.
Bazen hakkımızda önceden belirlenmiş planlar var gibi geliyor bana. Kader diyenler de var adına. Ona da karşıyım ben.
İstemediğim yere niye koyuyorsunuz ki beni? Ben kendi planımı yapmak istiyorum. Size soracak değilim ne yapacağımı.
...
Belki de sınavdır ama.
Hiç böyle düşündünüz mü? Belki asıl sınav budur. Belki ne kadar çok isyan edebiliyorsan etmelisin şu hayatta.
Belki göt etme enstitüsü, test etme enstitüsüdür. Sabrımızı, gücümüzü sınıyordur.
Bir şeyleri ne kadar çok istediğimizi gözlüyordur.
Belki çarktan çıkmanın yolu budur.
Belki tek bir soru iki cevap vardır.
-Ne istiyorsun insanoğlu?
Özgür irade mi?
Özgürümsü idare mi?
Batu Yazan
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder