Okyanus \ Bölüm 1 - Kaçak

23 Mart 2012 Cuma 0 yorum

Bölüm 1
Kaçak



Olağan, sıkıcı, kokuşmuş ve ter dolu sıradan bir ofis günüydü. Çok ani olmuştu önündeki monitörü kapıp yere fırlatması ve kapıyı çarpıp küfrederek dışarı çıkması. Hiç kimse ona hakaret edemezdi, adamın kafasını kırardı. İstifayla eş değerdi bu yaptığı ve daha şimdiden önündeki ayın kirasını nasıl ödeyeceğini düşünmeye başlamıştı. Cevap bulamadığı gibi durumu karısına nasıl açıklayacağını da bilmiyordu. Anlayışsız mendeburun tekiydi, neyse ki çocuk yapmamışlardı. Ne ev, ne iş, ne de ailesi umrunda değildi. Herşeyi bırakıp gitmek istedi o an. Zaten artık gitmemek için bir sebebi de yokt,u ne o embesil müdürünün yüzünü görmek istiyordu ne de evdeki tüysüz gorille son bir kez bile olsa konuşmak.
İş arkadaşlarından birinden rica etti, ofisten çıkarken ceketi ve cüzdanı orda kalmıştı, onları istedi. Ofisten çıktı arabasına bindi çevre yoluna saptı. İstifa mektubu yazmadığı gibi cep telefonunu da yolda giderken camdan atmıştı. Üstündeki takım elbisesi, cüzdanındaki az miktar nakit para ve kredi kartları dışında hiçbirşeyi yoktu. Bir de kimliği tabi. Tabelada Ortesa’ya 150 kilometre olduğu yazıyordu en yakın kentti bu kara yoluyla gidebileceği. Yol iki saat sürdü, arabasıyla şehre girdi, bankamatiğin yanında durdu. Kredi kartlarınından limitince nakit para çekti, sonra kartları kırdı, bir benzinciye gitti deposunu doldurdu, yiyecek bir kaç paket patates cipsi ve birkaç bira aldı. Tekrar yola koyuldu.
Ortesa’dan çıktığında saat 18:34 tü. İsmini beğendiği bir şehre gidecekti, kararı yolda vermek istedi. Bu zamana kadar yeterince planlı yaşamıştı ne de olsa. Saat 01:22 sularıydı tabeladaki isim hoşuna gitti Samsara’ydı Daha önce adını duymamıştı, ileriki sapaktan Samsara yoluna saptı. Yarım saat sonra Samsara’nın ufak bir balıkçı kasabası olduğunu anladı gece bile olsa oldukça şirin bir yerdi. Arabayı sahile çekti oldukça yorgundu direksiyona kafasını yaslar yaslamaz uyuyakaldı.
Ensesindeki anormal ısı artışı yüzünden uyandı, saat 08:30 du. Gece göremediği inanılmaz güzellikteki ada manzarası, ufak beyaz evler ve sakin deniz gözlerini almıştı.Umut dolu bir kıskançlık hissetti, yıllardır apartman dedikleri toplu mezarlıkta yaşamaktan pişmandı. Arabanın kapısını açtı dışarı çıktı, kum ve çakıl karışımı sahilde kıyıya doğru birkaç adım attı. Hemen sağında ufak bir tersane vardı bir de orta yaşlı adam. Yanına gitti satılık teknelerinin olup olmadığını sordu, adam onbir metrelik boyası henüz kurumuş bir yelkenli gösterdi ona. Fiyatı uygundu ama nakiti yetersizdi. Ona teknenin karşılığında arabasını isteyip istemediğini sordu. Arabasının normal değeri tekneninkiyle hemen hemen aynıydı. Orta yaşlı adam garip bir şekilde hiç sorun çıkarmadan teklifi kabul etti. Satış işlemleri bittiğinde saat henüz 10:30 du. Tersane yakınında bir pazar vardı Çoğunluğunu patatesin oluşturduğu çuvallar dolusu sebze ve bakriyat aldı. Marketten kasalarca bira, çerez ve şekerleme. Eczaneden kutular dolusu c vitamini antibiyotik ve ağzı kesici. Sonra ufak bir butiğe girdi bolca şort tişört aldı. Ordan av malzemeleri satan bir başka dükkana uğradı, olta zıpkın, işaret fişeği, gerekebilecek bir kaç başka malzeme ve bir de kalınca mont aldı. Tersaneye döndüğünde yelkenlisi suya inmişti. Tersane çalışanlarıyla birlikte aldıklarını tekneye yükledi, su deposunu ağzına kadar doldurdu ve demir aldı.
Kasabanın bulunduğu koydan ağır ağır çıkarken üstünde hala ter ve toz yüzünden yapış yapış olmuş takım elbisesi vardı kravatı sağ elinde bayrak gibi dalgalanıyordu. Saat 12:01di. Soyundu, üstündekileri denize attı, kimliği dahil eskiye dair herşeyi de onlarla birlikte. Ucuz markasız şortlarından ve tişörtlerinden birer tane seçip giydi. Mini buzdolabından buz gibi bir bira çıkardı, açılır kapanır sandalyesini açtı, oturdu.
Birayı açtığında çıkan ses yeryüzündeki her sesten daha güzeldi. Herşeyi silip yeniden başlaması sadece bir gününü almıştı.

0 yorum:

 

©Copyright 2011 Taboo | TNB