Bilinmeyen ve hatta çok da yanlış anlaşılan bir başka durumsa “öfkelenince duvara, dolaba, kapıya bacaya yumruk atan adam sendromudur”. Ben de onlardan biriyim, gerçi olaysız gün sayısı epey oldu diyebilirim ama yine de o potansiyel hep mevcut. Çok sinirlenince bir yere çakabilirim yani. Ama bir yere, birine değil. Bu kısım önemli çünkü bizim gibilerle ilgili en büyük korku burada başlıyor.
İnsanlar öfkemiz yüzünden birine zarar vermemizden korkarlar. Sevgililer korkar, arkadaşlar korkar, aile korkar. Seni bilen herkes senden korkar.
Öyle ki sonunda bir bakmışsınız canavar olduğunuza dair sokaklara posterleriniz asılmıştır. Saldırırlar avlamaya çalışırlar nefret ederler sizden. Trajik olansa aslında bunun tam tersine ihtiyacımızın olmasıdır.
...
Sıfıra inmek lazım. İnsan davranışı altındaki sebebi anlamak istiyorsanız en başa dönmelisiniz. Öyle yapalım; Öfke. Öfke nedir, neden vardır ve en önemlisi neye hizmet eder? Baştan söyleyeyim öfkeyi Star Wars evrenindeki gibi körü körüne karanlık tarafa ait bir duygu olarak görüyorsanız bunun fazlasıyla tek taraflı bir bakış açısı olduğunu bilmelisiniz.
Ve aslında, öfkeden bahsederken konuşulması gereken asıl konu öfkenin kendinden çok neye karşı ortaya çıktığıdır.
Öfkeyi içinizde yaratan şey nedir? Engellenmiş olmanızdır. Engellenmek çoğu zaman tam anlaşılmıyor o yüzden biraz daha detay vermek istiyorum;
Engellenmek, ulaşmak istediğiniz tatmin duygusuna bir nedenden ötürü erişemediğinizde hissettiğiniz şeydir. Haksızlığa uğradığınızı düşünmeniz, tehdit edilmeniz, yetersiz hissetmeniz vs. engellendiğinizi gösterir.
-Hatun/herif beni sevmiyor (yalnızız, ağlıyoruz zırlıyoruz sesimizi duyan yok, sevgiye ulaşamıyoruz)
-Hatun/herif beni yeterince sevmiyor (böyle dolup taşarcasına değil de ufak ufak seviyor ...o da gibi gibi, sevgiye yeterince ulaşamıyoruz)
-Hatun/herif beni aldatıyor (sevgiye erişemiyoruz, haksızlığa uğruyoruz, yetersiz hissediyoruz, Allah belamızı toptan vermiş durumda)
-Terfi alamıyorum (haksızlığa uğruyoruz, paracıklara ulaşamıyoruz )
-İstediğim kişi olamıyorum/başarılı değilim/güzel hissetmiyorum (yetersiz hissediyoruz, çirkiniz, yeteneksiziz, elin oğlu/kızı neler yaptı biz hala buralardayız)
-Hatuna/herife yolda yürürken millet bakıyor, gün içinde asılan yazan yürüyen gırla (güven duygumuz tehdit ediliyor) Bu durumda içten içe asılan kişiye öfkelendiğimiz gibi güzel/yakışıklı olan sevgilimize de sinirleniyoruz. –Niye böyle güzelsin ki.. hadi tamam zaten güzelsin de peki niye daha da güzelleşiyorsun? Bu makyaj, bu etek, bu mont, bu saç, bu sakal... vat da fak?
Sanırım anladınız genel olarak engellenmek neymiş, o halde öfkenin anatomisine geri dönelim;
Öfke, vuku bulan bir harekete ya da olaya karşılık bunu istemediğinizde göğsünüzde oluşan ve yapmanız gereken şeylerle ilgili size itici gücü veren motivasyon kaynağınızdır. Öfke içinizde doğduğunda yapılacak şeylerse kişiliğe bağlı. Kaçabilir ya da savaşabilirsiniz. Pek tabi görmezden gelmeyi seçebilirsiniz olup biteni ya da yerinde bir tepkiyle sikerim böyle işi diyebilirsiniz. (Öfkenin haklı ya da haksız olması durumu başka bir yazının konusudur burada değinmeyeceğim) Ama sikerim böyle işi demenin de farklı yolları var;
Unutmayın şuursuzlar tepki verir, farkındalık sahibi olanlarsa hareket eder. İşte öfke kontrolü burada ortaya çıkar. Konuşmalar artık demogojiye dönmüştür, karşı taraf sizi aptal yerine koymaktan utanmaz, çekinmez, vazgeçmez, dediklerinizi duymaz dinlemez ya da işine gelmez.
-Lanet olsun lanet olsun lanet olsun. İşte oluyor... Çaresizlik, etki edemeyiş ve olduramayışın tüm kapıları ardına kadar açılıyor. Nefesiniz kesik kesik kalbiniz hızlı, kurulabilecek tüm cümleler artık anlamsız, yersiz, zamansız...
Öfkenin yakıcı gücüne yenilenler onun tepkisine tepkiyle karşılık verir. Evet belki oradan defolup gidebilirsiniz ama doğru olan bu mu? Yanınızda taşımak mı? İçinize atmak mı? Yeni travmalar yaratsın diye onu yıllarca beslemek mi doğrusu..?
Kusmak ve kurtulmak isterim o lanet olasıca öfkeden... çünkü bu ben değilim. Ben öfkeyle yaşayan bir adam olmak istemiyorum... istemiyorum onu içimde tek bir saniye bile.
Ve duvara vurmak... sandığınız gibi hiç de düşünmeden yapılmış bir tepki değildir. Duvara vurmak bir varoluşun kendi içindeki yargıları, analizleri ve değerleriyle ortaya çıkmış bir eylemdir. Duvara vurmak “canlılara vurulmazın” sonucu ortaya çıkmıştır. Duvara vurmak tüm o yetersizlik, keder ve içinden çıkılmazlık durumlarında bile sadece kendime zarar veririm demektir. Benim elim olsun kırılan demektir. Duvara vurmak temizlenmektir. Duvara vurmak boşalmaktır.
Biliyorum göreni duyanı korkutur, korkutuyor. Anlayamıyorsunuz nasıl korkunç bir potansiyele sahip olduğumuzu.. Canavarız bizler...
Oysa o korkunç potansiyel sayesinde sizi bu kadar delice sevebiliyorduk.
Bir sarkaç, her iki yöne eşit derecede salınabilir.
Umarım biraz olsun anlatabilmişimdir.
Görüşmek üzere.
0 yorum:
Yorum Gönder