Elektronların Oyunu

23 Kasım 2018 Cuma 0 yorum

Hepsini unuttuk tabi. Oysa öğretmenlerimiz okulda yıllarca anlatıp durmuştu.
O zamanlar ki lise çağlarından bahsediyorum sınavlar haricinde hayatlarımıza pek faydasının olmayacağını düşündüğümüz için çok umursamadık dersleri.
Fizikten bahsediyorum.
Genel tanımı dahi hatırlamıyorsunuz biliyorum. Kendisi “maddeyi, enerjiyi ve madde ile enerji arasındaki ilişkiyi inceleyen bilim dalı”oluyor.

Malum hep manevi, ruhsal, ussal, algısal şeylerden bahsedip duruyorum, o yüzden dedim ki bugün biraz bilimle açıklayalım hayatı, ilişkileri.

Yüzyıllar süren varoluşumun ve haddi hududu belirsiz milyarlarca analizim neticesinde vardığım tüm çıkarımlar aslında gerçeği dolaylı yollarla kavradığımı gösterdi bana.
Temel gerçekleri en başta neden göz ardı ettim, nasıl oldu da gözden kaçırdım onları? Gerçekten bilmiyorum. Oysa cevaplar hep orada saklıydı. Belki de yolda görmem gereken şeyler vardı. Kimbilir.




Uzatmayalım atom nedir?
Çok çok basitçe anlatmak gerekirse bir çekirdek ve yörüngesindeki elektronlardan oluşan ve elementin bütün özelliklerini taşıyan en küçük parçadır.
-Bu yazıda atomdan daha küçük olan kuark, bozon, mezon, fermiyon, baryon gibi parçacıklardan bahsetmeyeceğim. Zaten eminim siz hepsini biliyorsunuz. ;)
Bir çekirdek ve yörünge dedik. Peki buralarda neler var? Ne olaylar dönüyor bu minnacık varoluşta?
Öncelikle atom çekirdeği iki parçacıktan oluşuyor. Bunlar protonlar ve nötronlardan. Sayıları da elementten elemente değişiyor.
Protonlar pozitif elektrik yükü taşıyor nötronlarsa yüksüzler. Elektron dediğimiz arkadaşlar ise çekirdeğin çevresinde fırıldak gibi dönüyorlar. Kendileri negatif elektrik yükü barındırıyor ve işin aslı konumları tam bilinemediği için bulunabilecekleri konuma elektron bulutu deniyor.

İsimleri ezberlemek zorunda değilsiniz, burada önemli nokta her atomun pozitif ve negatif elektrik yükü taşıdığı.  Budizm’deki ying yang gibi aynı ve tabii ki her zaman bir denge söz konusu değil.

Bazen atomdaki proton sayısı elektron sayısından fazla olabiliyor. -yani elektron ya da elektronlarını kaybetmiş olabiliyorlar atom. Bunlara pozitif iyon yani "katyon" diyoruz. Siz katyonu eril enerji olarak hatırlayın.
Bazen de elektron sayısı proton sayısından fazla oluyor. -dışarıdan elektron almış olabiliyor atom.
Bunlara da negatif iyon yani "anyon" diyoruz. Bunu da dişil enerji olarak bilin.

Bu iki durumun yaşanmadığı haller de var; proton ve elektron sayısının eşit olması durumu. Bu atomlara da nötr atomlar diyoruz.
Ben şahsım adına Buddha atom diyorum zira bunlar artık bir arayış içinde değiller. Tamlar, 
unlarını elemiş, eleklerini asmışlar. Meditasyon da yapmıyorlar, bara diskoya gidip karı kız adam peşinde de koşmuyorlar. -ha bunlar da baştan çıkabiliyor ama şimdi ona değinmeyeceğim.

Diğerleri ise yani pozitif ya da negatif yüklü kararsız atomlar; ki negatif enerjiye dişil, pozitife ise eril demiştik.
Bunlar durmaksızın bir stabil duruma “ulaşabilme çabasındalar”.  
Tabii ki bu durumu başarabilmenin tek yolu elektron sayılarını protonlarla eşitlemekten geçiyor.

Elektron sayısı yani negatif /dişil enerji yükü fazla olanlar; şu elektronumu bir versem de kurtulsam diyor.
Proton sayısı yani pozitif/eril enerji yükü fazla olanlarsa şimdi şöyle bir elektron olsa da götürsem diyor. Ve evet bir alışveriş ortaya çıkıyor.
Ama sırf seksten bahsetmiyorum burada. Zaten eril güç dediğimde inatla erkeği, dişil dediğimde de kadını işaret etmiyorum.
Cinsiyetlerimizin her zaman taşıdığımız enerji türüyle doğru orantılı olmadığının farkındayım.

Bu anlattıklarımı daha çok bir yük taşıyabilme oyunu gibi düşünün.
Bir taraf o kadar pozitif ki dengelenebilmek için negatifi kucaklamak istiyor. Diğer tarafsa bu yükü ondan alabilecek güçte birini arıyor.  
Kim kime neden çekiliyor konusuna oldukça basit bir şekilde giriş yaptık durumu açıkladık.
Şimdi de teori olarak bu denli basit bir mekanizmanın neden pratikte tökezlediğini anlamaya çalışalım. 
Ne demiştik A kişisi pozitif yüklü B kişisi ise negatif.
Peki bu kadar basitse bu enerjilerin her bir araya gelişinde bir neden denge oluşmuyor? Çok basit çünkü biri diğerine fazla geliyor.
Bu noktada bilim için kendimi feda ediyor ve örneği kendi hayatımdan veriyorum.
Fazlasıyla katyon bir adamım. -acaba böyle bir cümle tarihte daha önce kurulmuş mudur?
Yani fazlasıyla eril enerji barındıran bir adamım diyorum. Bu fazla olma durumunun nedeni ise yukarıda bahsettiğim durum. Elektronlarım eksik.
Bakın “elektronlarım” diyorum bir tane değil iki tane değil çok tane. Zamanında çok çok çok fazla elektronumu kaybettim. 
Dolayısıyla beni dengeleyebilecek tek şey çok çok çok fazla elektronu bulunan bir hatun.
Tüm mesele bu işte. Yani dengeyi karşılıklı eşit yükte ihtiyaçlar belirliyor.
Bir taraf bende iki var diğeri ben üç istiyorum dediğinde o atom maalesef nötrlenemiyor.

Bu formülü kadın erkek ilişkilerine uyarladığımız gibi hayatın diğer yönlerine de uygulamamız çok mümkün.
Çevremizdeki insanları ortamları ve olayları düşündüğümüzde durmaksızın devam eden bu alışverişi görebilirsiniz.

O yüzden her şeyden önce oturup ne olduğumuzu anlamayı tavsiye ediyorum.
Bunu anladığınızda, ne tür insanları hayatınıza aldığınızı, nasıl meslekler hobiler uğraşlar seçtiğinizi de görüyorsunuz. Geçmişte yaptığınız seçimler anlam kazandığı gibi geleceğiniz hakkında da bir fikir sahibi oluyorsunuz. 

Bu kadar basit olması sizce de güzel değil mi?

Yeterince anyon muyuz hanımefendi yoksa katyon mu?
Peki hangi seviye bir açlık ya da doygunluk içindeyiz?

Vermek mi önceliğimiz, almak mı? 
İyileştirmek mi yoksa sarıp sarmalanmak mı?


0 yorum:

 

©Copyright 2011 Taboo | TNB