Doğum
Gen havuzu ne garip şey.
Anne karnında kırmızılı pembeli yoğun kıvamlı bir su olmalı. Çoook geniş. İçinde yüzbinlerce kitap var. Kitaplar genleri taşıyor. Bebekle birlikte yüzüyorlar suda. Bebek okuma yazma bilmiyor tabi. Yavrum nerden bilsin hangi kitapta neyin anlatıldığını. Ya rasgele seçiyor ya kapağını, rengini beğendiğini. Sonrasında özel bir mekanizma var. Doğum öncesi yüklüyor seçtiği kitapları çocuğa. Bebek seçtiği genlerin sonucu bir insan olarak çıkıyor ortaya.
Benim seçimlerim dün gibi aklımda.
Havuzun içinden sesleniyorum anneme
-Anneeeeeeeeeeee!!
-Ne var oğlum.(oğlu olacağını hep bilirmiş annem)
-Burda bir kitap var çok güsel aliim mi ben bunu?
-Nasıl bir kitap oğlum anlat bakayım biraz.
-Kırmısı kapaklı felan.
-Ne yazıyor üstünde?
-Bilmem ki böyle yuvarlak bir şey var. Üstünde de iki nokta.
-“Ö” mü ki?
-Ö ne anne?
Annem panik içinde babama sesleniyor. Teoman koş koş. Ne var ne oldu diyor babam. Bizim oğlan sanırım gen havuzundan öfkeyi seçiyor.
-Ne ciddi misin? Vazgeçir hemen.
-Oğlummm bak baban da burada. O kitabı seçmesin diyor. Tamam mı oğlum seçme onu.
-Yok seçcem. Çoksel kitap bu. Kırmısı.
Hakikaten öfkenin kitabıymış o. Koyuyorum çantaya.Sıçtık diyor babam. Sıçtık diyor annem.
-Anneeeeeeeeeeee!
-Söyle oğlum.
-Siyahlı kahverengili bir şeyler daha var, bunları da alıyorum.
-Alma yavrum alma. Açık renk şeyleri seç. Beyazlı sarılı.
Asla laf dinlemiyor ne kadar koyu renk kitap varsa seçiyorum.
9 ay geçiyor sırtımda çantam yükleme makinesinin önüne geliyorum. Çıkarıyorum kitapları yandaki hazneye koyuyorum. Sistem uyarı veriyor. Aşırı yükleme ikazı. Bünye tüm bu seçilenleri kaldıramayabilir diyor. Biraz azaltasak mı? Kaldırır kaldırır diyorum çocuk aklımla. Bişeycikler olmaz. Giriyorum içine, başıyorum tuşa. Makine yüklüyor tüm seçtiğim genleri tek tek. Öfke başta, hırs, direnç, şüphe, muhalefet, karamsarlık, keder. Ne varsa içime akıyor.
Hadi diyor makine şimdi çıkma zamanı.
Genlerin etkisi hemen kendini gösteriyor tabi. Hiç içimden gelmiyor doğmak.
Doğucam da nolcak ki... ölmicek miyim sonunda diyorum. Oyunun kuralı bu diyor makine.
-Mutlu olcak mıyım peki dışarıda?
-Belli olmaz. Eğer yetenekli zeki ve yakışıklıysan olabilirsin ama bazen bunlar da yetmez. Şans da lazım. Şansın yoksa asla mutlu olamayabilirsin.
-Ama doğmuş olmam yetmez mi? Neden illa bu saydıklarına sahip olmalıyım? Bunlarsız yok mu benim mutlu olmaya hakkım?
-Gittiğin yerde maalesef işler öyle yürümüyor.
-Nasıl yürüyor?
-Bir şeyler başarmalı, önemli biri olmalısın. İnsanlar sevmeli seni.
-Sevdirmek zorunda mıyım kendimi?
-Mutlu olmak için evet.
-İstemiyorum o zaman, youk, gitmicim. Ya sevmezlerse beni?
Hadi çocuk diyor makine, bak annenin sancıları çok artı.İki gündür hastanede. Daha fazla acı çektirme kadına.
-Benim varlığım onun için daha büyük acı kaynağı olmasın sakın? Nerden biliyorsun ben doğunca mutlu olacağını? Çok kötü birşeymiş varolmak. Bissürü yük, bissürü sorumluluk.. Hiç bir amacı da yok.
-Bunlar hep yükleme yüzünden oldu diyor makine. Çok fazla karanlık yükledin kendine.
-Çıkaralım o zaman bazılarını.
-Artık çok geç.
-Hayır değil. Çıkar hadi bazılarını, yoksa doğmam bak!
Geçip makinenin içine tekrar oturuyorum. Hayır diyor bu şekilde çalışmıyor. Sadece yükleyebilirsin geri alamazsın.
İnanmıyorum ona. Yalan söylüyor eminim. Tekrar seçiyorum aynı genleri. Geri alsın kurtarsın diye. Öfke, hırs, şüphe ve diğerleri. Hayır diyor makine hayır sakın başma tuşa.
“Klik.” Basıyorum bir kez daha. Ne varsa tekrar doluyor içime.
Kemiklerime ve ruhuma da işliyor bu kez.
Sonsuz bir hüzün kaplıyor küçük bedenimi. Dumanlar çıkıyor makineden.
Bu şekilde gitmene izin veremem artık diyor. Başına bela olursun Dünyanın.
-Öldürmek zorundayım seni.
Umrumda değil artık hiç bir şey. Ne yaparsan yap diyorum. Gitmek de aynı şey benim için, kalmak da. Hepsi birbirinden anlamsız.
Makine koluma saplamak için küçük bir iğne çıkarıyor içinden. Bağlıyor sıkıca kolumu. Debelenmiyorum zaten hiç.
İğnenin ucu etime girdiği an devasa bir girdap oluşuyor tepemizde. Ayaklarım yerden kesiliyor. Kurtuluyorum makinenin bağlarından. İçine çekiliyorum girdabın. Gidiyorum, gidiyorum, gidiyorum ve gidiyorum.
Sonunda bir ışık görüyorum.
Doğmayınca ben, vakumla çekip çıkarmışlar annemin içinden.
Kutlarım diyor doktor bana bakıp.
-Sağlıklı bir oğlunuz oldu.
Eyvah diyor makine.
-Çok ama çok yanlış bir şey Dünyaya geldi.
Hah diyorum şimdi yandık.
-Burası Dünya olmalı.
Başlıyorum zırlamaya.
O gün bugündür kimse neden ağladığımı bilmiyor.
Batu Yazan
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder