Çıkışa Dair
Mutluluk midesi. Böyle bir kesecik olduğunu düşünüyorum insan aurasında. Bir torbacık. Haz aldığımızda dolmaya başlayan. Sonunda doyuma ulaşan.
Eskiden kolay dolardı benimki. Mutlu olmak çok kolaydı.
Erken dönemlerimi hatırlıyorum. Herhangi bir günden keyif almak böylesi imkansız değildi.
Haftasonu sinemaya gider çıkışta Burger King’de whooper yer eve dönerdik. Gayet tatmin olmuş hissederdim kendimi.
Dersane çıkışı bowling oynamaya giderdik. Korkunç eğlendiğimi hatırlıyorum. Oturur, sabahtan akşama kadar bilgisayar oynar, patates kızartması yiyip kola içerdik. Harika bir günü geride bırakmış olurduk. Okuldan kaçıp bilardo oynamaya giderdim. O da güzeldi. Cuma akşamaları Star’da korku filmi oynardı. Bakkala gidip kola, jelibon, cips alıp televizyonun karşısına geçip onu beklerdim heyecanla. Bazen geç saatlerde boks maçı olurdu. Uykusuz kalıp onu izlerdim. Gözlerimi zor açık tutardım ama Mike Tyson’ı izlemeye değerdi.
Şimdi değmiyor hiçbir şey.
Hiç bir şeye değmiyor değil. Hiçbir şey, sanki bana değmiyor. Hep teğet geçiyor. Ya da geçmiyor da bana dokunmadan içimden mi geçiyor?
Ya da mutluluk midesi haddinden fazla mı büyüdü genişledi? Egodan mı yoksa bunca sıkıntı?
İçimde sonsuz bir boşluk varmış gibi hissediyorum. Boşluk iyimser bir tanım bile olabilir. Zira boşluğa bir şey koyarsanız, o şeyin hacmi kadar yer, artık boş değildir. Benim içimdekiyse sanki bir kara delik. Yutup yokediyor. Ama buraya ağlamaya gelmedim. Yaptığım şey bu değil. Yaptığım şey aramak. Yüksek sesle sormak, sorgulamak.
Körü körüne “bok gibi hissediyorum” demenin hiç kimseye hiç bir faydası yok.
Aksine. Dile getirilen duygu her zaman daha da güçleniyor. Ruhu zihni daha da çok meşgul ediyor. Size egemen oluyor bir süre sonra.
Bu durum iyi bir amaç için kullanılabilir ama.
Bilinçaltı kapana kısılmışlık hissiyle yeterince güdülenirse en sonunda ortaya çıkacak olan şey bir kaçış planıdır. Bilinçli tutumumuzun sahip olmadığı cesaret, daha alt katmanlarda beslenip geliştirilebilir. Zamanı gelince de su üstüne çıkabilir. Bu kısma geri döneceğim.
Öte yandan tüm bu bunalımın çözümü kolay biliyorsunuz değil mi? Hastasın oğlum sen. Kronik depresyon. Al ilacı rahatla diyebilirsiniz. Biliyorum ben o yolu. O yol düzenin yolu, sistemin yolu.
Alkole, uyuşturucuya karşı olanlar nedense ilaca hep sıcak bakarlar.
Oysa ne farkı var? Hepsi unutmamızı, görmezden gelmemizi sağlamıyor mu? Tek bir farkla. Alkol size sahte bir cesaret de veriyor. İlaçsa koy götüne rahvan gitsin dedirtiyor. Mevcut düzen, cesur insanları sevmez. Cesaretin sahtesini bile sevmez ama ilaçlı kuklalar hep işine gelir. Çarkın dönmesini sağlar onlar.
Ve aklı başında tek insan, bu çarkın dönmeye devam etmesi gerektiğini söyleyebilir mi?
Kafasını kaldırıp haber okuyan, Dünya’yı izleyen her hangi akıllı biri, burada işlerin doğru gittiğini söyleyebilir mi? Söyleyemez. Ama söylemiyoruz da.. Neden? Çünkü hasta ettiler bizi.
İlaç beni buraya uyumlu hale getirebilir biliyorum.
En korktuğum şey de bu. Uyum sağlamak istemiyorum bu boka.
Neden hastayım peki? Beni ne hasta etti? Hastalık aslında delilik. Delirtilmekse hiç öyle basit bir şey değil. İncelikli. Adım adım.
Önce sonsuz ve hızlı erişilebilir seçeneklerle şımartılmaya başlandık. Alıştık. Bağımlı hale getirildik sonunda.
O, o, o ve o. Hepsi. Hepsine kolumuz uzanmaya başladı. Hiç bir şeyin kıymeti kalmadı.
Aşkın da ağzına sıçtık sadakatin de. Herkes doymak bilmeyen birer lanetli vampire dönüştü.
Bir gün daha ayakta kalabilmek için kimin kanını emeceğimizi düşünüyoruz sadece.
Ve para. Tabi ki para. Sözde özgürlük için gerektiğini düşündüğümüz o para... Nasıl da güzel değil mi dışarı çıkıp biftek yiyebilmek güzel bir kadeh de şarap. Keşke o kadar basit olsaydı.
Para özgürlüğü getirmedi . Para köleliği getirdi. Getirdi çünkü sınırı yoktu artık alınabileceklerin. Ayarı da yoktu insan iştahının. Biliyorlardı. Dengesi yoktu insanın. Yönlendirilebilirdi.
Bir hamburgerle mutlu olabilme halimi koruyabilseydim eğer.. eğer bir paket cips ve bir de film bana yetebilseydi... bunları tabiki anlatmazdım. Ama yetmedi. Envai çeşit soslusunu çıkardılar cipsin bile. Sonunda tuzlu patates haz veremez oldu. Baydı. Yavan geldi. Mide onla doymaz oldu. Sinemaya gideceğime sinema bana gelsin diyebildim. Yapılabilirdi artık. Sadece ufak bir harcama yapılmalıydı.
Daha çok şeye mi sahip olmak istiyorsun? Tamam tabi ki dedi düzen. O halde biraz daha borçlanacaksın.
Borçlanmak... Birer ölümsüz olsaydık sorun yoktu elbette. Ama o borçların parayla ödenmediğini anlayamıyoruz hala. Zamanla ödeniyor borçlar. Zaman içinde değil. Zamanla. Para birimi zaman aslında. İroni gün geçtikçe zengişleştiğimizi sanıp fakirleşiyor oluşumuzda.
Yukarıda bu kısma döneceğim dediğim bir yer vardı. Oraya geri dönüyorum.
Her sabah saçımdaki beyazların arttığını görüyorum. Geçen günler asla gençleştirmiyorlar beni. Buradan çıkmak için bir harekette bulunduğum da söylenemez. O halde buradan çıkamayacağımı kabul etmeliyim öyle değil mi? Evet. Ediyorum da.
Buradan çıkabilecek olan kesinlikle ben değilim. Buradan bir şey çıkacaksa o benim özenle büyüttüğüm öfkeli, düzene delicesine alerjisi olan diğer adam olacak.
Dövüş kulübünü hepiniz izlediniz. Kaçınız Tyler’ın öldüğüne sevindi? Tyler deyince bile Pitt geliyor değil mi aklınıza. Oysa ikisinin de adı oydu.
Ölen karakterdi bana göre doğru olan. Norton sadece mızmızlanan bir kabuktu. Diğeri evrimleşmişti onun içinde.
Ne yapması gerektiğini biliyordu artık.
Umutsuz zamanlarda, olağanüstü çözümlere başvurmak gerekir. Silinip gitmek, değişmek gerekebilir.
Gerekiyor da. Çünkü burada olmaktansa başka biri olmak daha kabul edilebilir.
Batu Yazan
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder