Kişisel gelişim üzerine söylenmiş tüm sözlere takmış
durumdayım son dönemde. Özellikle güçlenmek üzerine söylenmiş olanlara.
Takmış olma nedenim önermelerdeki yanlışlık ya da klişelik
değil. Zaten çoğunu deneyimleyip bünyeme dahil ettiğim için doğruluklarından
eminim.
Hemen hepsini takdir de ediyorum aslında. Hatta aralarında keşke
bunu ben söylemiş olsam dediklerim de oluyor. Ama son noktada, daha doğrusu son
soruda her biri işlevlerini teker teker yitiriyorlar.
Peki son soru ne? Bahsettiğim bu son nokta neresi?
Bahsettiğim son soru “hangi amaçla?” sorusu. Bu kadar basit.
Örnekle açıklayınca daha iyi anlaşılacağını düşünüyorum o
yüzden tüm insanlığın bildiği sıradan bir önerme üzerinden devam ediyorum.
“İnsanı öldürmeyen şey güçlendirir.”
Tahminimce tarihte “seni seviyorum’dan” sonra en fazla dile
getirilmiş ikinci cümledir kendisi. Ve büyük ihtimalle en hatalı olanı. Ama özünde hepimiz bu cümlenin bize ne anlatmak
istediğini çok iyi biliriz.
Biliriz çünkü yaşadık. Biliriz çünkü birileri ya da bir
takım olaylar canımıza kast ettiler ama bizler ölmedik(?), sağ kaldık(?), daha
güçlü varlıklara dönüştük.
Yani formülümüz; "X, B’ye çarptı. B ölmedi(?). B+ oldu."
Şimdi hiç uzatmadan bu önermeye son soruyu soruyorum?
-Hangi amaçla oluyor bu?
Neden güçleniyorum ben? Neden daha da güçleniyorum ve dahası neden güçlü olmak zorundayım? Bunu soruyorum çünkü gerçekten güçlü bir adamım ama
görünen o ki bu durumun daha da artması isteniyor.
İşte burada haklı olarak asabım bozuluyor ve sorguluyorum.
Neden arkadaş? Hangi amaçla daha da güçlü olmamı istiyor hayat benden?
Superman mi olacağım? Hulk mı? Thor mu?
Çünkü alenen son sürat bu noktaya doğru gidiyorum. Ve niye böylesi
bayır aşağı ilerliyorum hiç anlamıyorum.
Bilen varsa çıksın söylesin, uzaylı istilası mı geliyor? Yoksa
çok güçlü bir düşman mı yaklaşıyor da kimsecikler ses etmiyor? Beni mi
hazırlıyorsunuz lan yarına?
…
Bunları soruyorum zira standart bir hayat süren ben, bir
artı bir evimin kırmızı koltuğunda sakin sakin otururken bu gücün neye hizmet
ettiğini, ya da etmesi gerektiğini kavrayamıyorum.
Düz mantıkla sorular sorduğumda haliyle aldığım cevaplar da
dümdüz oluyor. Yani güç savaşana yakışıyor diyor içimdeki ses. Çok da haklı.
Güç mücadele içinde olana gerekiyor. Güç zorlukları aşması gerekene gerekiyor.
O halde bana da mı bu sebeplerle lazım? Bu mudur? Savaşta
mıyım ben?
Tabii ki gündelik hayatlarımızda dahi hepimiz mücadeleler
içindeyiz. En basitleri kira öde, borç öde, evi geçindir vesaire. Bunlar fiziksel
planda gerçekleşen ve pek çoğumuz için normal sayılan durumlar.
Başka türlü mücadelelerse kalpte, dolayısıyla zihin boyutunda
yaşanıyor. Aşkla, aldatılmakla, ayrılıkla, dertle, kederle, yalnızlıkla mücadele
ediyoruz. Sonraki çatışmalarsa ruhsal boyutta. Ben neyim, neden buradayım,
nereye gidiyorum. Varoluşla boğuşuyoruz.
Derler ki; kazananlar, ki onlar yenilmemiş olanlardır acıya,
sonunda elbette güçlenirler. Böyle cümlelere bayılıyoruz evet ama ne için
güçleniyoruz gerçekte bilen yok. Ama pek tabi benim fikrim çok.
Bir döngü halinde yeniden savaşmak için güçleniyoruz bana
kalırsa.
Gücün varoluşunun, meydan okuma etkisi yarattığına dair bir
teorim var. Yani seviyesine denk zorlukları kendine çekiyor güç dediğimiz şey.
Ve başka bir nokta daha var ki sanıldığı gibi acıya
yenilmemek diye de bir şey söz konusu değil. Varoluşumuzdan bu yana acı bizi
yenmelere doyamadı aslında. Var mı aksini söyleyebilen? Ayakta durup nefes
alabiliyoruz diye acıya yenilmediğini düşünenler yoktur umarım. Yenildik, gayet
yenildik, dizlerimizin üstüne çöküp kaldık. Çoğu insanın yaptığı hata da tam
burada. Yere kapaklanıp dizlerimizin üstünde soluk soluğa kaldığımız o son anda, o son saniyede. O noktada acının bize ölümcül son darbeyi vurmadığını sanıyoruz. Oysa
vurdu.
Ölüm varken sen yoksun, sen varken ölüm yok. İşte sırf bu
yüzden hatırlamıyoruz bize neler olduğunu. Hepimiz çok defalar öldürüldük oysa.
Metaforik bir anlatım içinde olduğumu sanıyor olabilirsiniz. Bense gerçek ölümlerden
bahsediyorum. Fiziksel olmak zorunda değil her ölüm. Dedim ya fiziksel planı
var bunun zihinseli var ruhsalı var.
Yani sanıldığı gibi olmadı/olmuyor bu güçlenmelerimiz. Kadınlar/erkekler içinden, olaylar içinden,
kazalar içinden, savaşlar içinden sandığınız gibi sağ çıkamadık aslında. Bizler
çıkamadığımız için çıkabilecek olanları yarattık içimizde ve onları saldık Dünyaya.
Ha ne oldu, gün geldi onlar da yenildiler. Onları da gömdük, yenilerini inşa
ettik. Bu sefer de onları gönderdik sahaya.
Sözünü ettiğim döngü bu. Fiziksel
beden son bulana dek yaşanacak olan korkarım bir tek bu.
Güçlü olanlar, doğal yaşam süreleri boyunca savaş alanlarında sürtüp duracaklar. Beni sıkan kısmıysa bunun
özünde nihai bir anlam bulamayıp mutlu bir son tasavvur edemiyor oluşum.
Bugün kaçıncı ben, bu topraklar üzerinde yürüyor emin dahi olamıyorum.
Atalarım dediğim benden önceki versiyonlarımı hayal meyal
hatırlıyorum sadece. Açıkçası dün gece gördüğüm rüyadan daha net değil anıları.
Ve sadece teorik olarak algılayabiliyorum geçmişte hissettiklerini,
yüzleştikleri acıları. İyi adamlardı kuşkusuz. Lafın gelişi değil, gerçekten
saf naif adamlardı. Ama o halleriyle tabii ki hayatta kalamazlardı.
"X, B’ye çarptı. B öldü. B- doğdu."
Sahi... farketmemiş miydiniz güçlenirken gerçekte yaptığımız şeyin çoğalmak yerine azalmak olduğunu?
Ateşin giderek küçüldüğünü...
...
Peki ya sarsılmaz duruş için
kaç göz yaşı dökmek gerekir bileniniz var mı?
1 yorum:
Oysa herkes öldürür sevdiğini
Kulak verin bu dediklerime
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!
Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;
Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.
Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez.
Yorum Gönder