Işığın Terki

28 Aralık 2018 Cuma 2 yorum


Pazartesi ve Çarşamba akşamları olmak üzere haftada iki gün yoga dersim var.
Gerçi yeni başladım. Böyle dersim var deyince sanki uzuun yıllardır yapıyormuşum da Güneşi selamlıyor Ay’ı dansa kaldırıyormuşum gibi profesyonel bir hava oldu.
O yüzden düzeltiyorum; 3 haftadır yoga derslerine katılıyorum. Pazartesi ve Çarşamba günleri. İş çıkışı.


Sebep malum dengede durmakta zorlanan varoluşumu az da olsa bir hizaya sokabilmek, rahatlamak, gevşemek, yumuş yumuş olmak ve tabii ki düşünmeyi bırakabilmek.
Şirkette ilk kez yoga sınıfı açılacağını duyduğum zaman aha dedim aradığım şey tam da bu olabilir.
Malum ömrü hayatım boyunca hemen her şeyi deneyip huzuru bulamadığım için artık geriye kalan girilmedik tüm yolları olası çıkış kapısı olarak yorumluyorum.


Her neyse, sınıfın açılacağı haberini aldıktan hemen sonra internete girip bir heyecanla gidip en incesinden (4 milimetrelik) yoga matımı sipariş ettim.
Resimlerde gayet kırmızı görünen pembe matım geldiğindeyse her ne kadar çok üzülmüş olsam da kimseciklere belli etmedim.
Ne olacak canım pembe de diğerleri gibi bir renk diyerek acımı içime gömdüm.  Öte yandan 4 milimetrelik matın dizlerime verdiği acıyı çok gömemedim.

Kollarım da tahmin edileceği üzere pek öyle istenen esneklik noktasına ulaşamadılar.
Ama iyiydi.
Ben değil yoga.
İyi geldi yani.
Hatta o kadar iyi geldi ki Perşembe ve Cuma evde kendi başıma da yapmaya çalıştım. Oldu olmadı o ayrı konu ama çabaladım. Ve Pazar akşamı geldi çattı.
Evde oturup rutin olarak yaptığım şekilde duvarı izliyordum ki sebepsiz bir şekilde mutlu olduğumu hissettim.
Burası önemli çünkü beni tanıyanlar bunun kıyamet alameti gibi olduğunu bilirler. Tarihte aşık olduğum zamanlar dışında mutlu olduğum görülmüş şey değildir.
Bu kez farklıydı. Baya baya mutluydum. Biraz düşününce ertesi gün yoga dersinin olmasına sevindiğimi anladım. Aa olabilir miydi gerçekten? Koskoca Batu.. mutlu olmuştu. Bunun peşinden gitmeliydim.
O gece huzurla uyudum uyandım ve nihayet yarın oldu. Güle oynaya işe gittim. Akşam üstüne doğru da dersi yaptığımız spor salonuna geçip ortam ısısının uygunluğunu sağlamak için klimaları kontrol ettim.
Her şey kusursuz olmalıydı. Özenle matımı silip temizledim. Battaniyemi silkeleyip havalandırdım ve akşam olması için beklemeye başladım.
Yarım saat sonra telefona mesaj geldi. Hocadandı. O gün ders yapamayacağını söyleyip özür diliyordu.
Üzüldüm. Bu sefer de baya üzüldüm.  Ama yapacak bir şey yoktu tabii ki. Olabilir dedim içimden. Bugün olmadı ama Çarşamba günü de yakalayabiliriz mutluluğu. Öte yandan Çarşamba günü de yakalayamadık.
Hoca bir kez daha mesaj attı. Rahatsızlığı devam ediyormuş yapamayacakmış dersi. Yine üzüldüm tabi. Ama bu kez ilk seferki gibi değildi. Biliyordum dersin yapılmayacağını. Safi bir kötümserlik olarak bakmayın buna.
Bir şekilde hissedebiliyorum diyelim bu tür “teğet geçmeleri”.

O gün eve döndüğümde mutsuzluğum devam ediyordu ama eski günlerdeki gibi yapmamaya, hemen gemileri yakmamaya karar verdim. Normalde başlarım yogasından deyip yoluma devam ederdim. Bu kez öyle olmasın istedim. Biraz sabır dedim.
Hoca elbette iyileşecek geri dönecekti. O yoga yapılacak o huzur yaşanacaktı.
Ve 1 hafta geçti bunu söylememin üstünden. Sonunda hoca döndü. Rahatsızlığı geçmişti. Çok da güzel bir ders yaptık.
Doyamadım bir sonraki derse de girdim. Üçüncü bir ders olsa ona da girecektim ama yoktu.
Ders sonunda da 21 Aralıkta ek bir ders yapmaya ne dersiniz dedi? O gün, ekinoks olduğu için enerjisi çok yüksek olacak diye de ekledi.
Memnuniyetle hepimiz kabul ettik tabi. Manalı da gelmişti bana imalı da. En uzun geceyi arkamızda bırakıp aydınlığa doğru sembolik bir hamle yapacaktık.
21 aralık sabahı, ki kendisi geçen Cuma günüydü hatırlarsınız. İşe gülümseyerek gittim ve akşam olsa da içsem diye değil yoga yapsam diye ofis kapısından içeri girdim. Çalıştım didindim saatler nihayet geçti ve akşam üstü geldi.
Ama hoca gelemedi.
...
İyileşememişti.
...
Ders, normal şartlar altında akşam altı gibi başlayacak ve yedi buçuk gibi de bitecekti. Tabi ders olmayınca vakit kaybetmeden işten çıkıp eve yollandım hüzünlü ıslıklar eşliğinde.
Kapıdan girdiğim gibi de günün şanslı şişesini kestirdim gözüme. Adettendir yalnız içiyorsam şarap şişeleriyle konuşurum hep. O yüzden günün şanslı şişesi diyorum kendilerine. O akşam ki sohbetime katlanmak zorunda kalan şişe anlamında. Soru cevap şeklinde diyaloglarımız oluyor kendileriyle. Şişeler konuşamasa da şarap şişesi olmak nedir iyi kötü tahmin edebiliyorum. Ne de olsa tüketilip kenara bırakılmak pek çok varoluşun ortak kaderi. Onların yerine de cevap verebiliyorum dolayısıyla.
Her neyse saat yedi buçuk civarı tabii ki tükenmek üzereydi ilk şişe. Vay be dedim kendi kendime o an.
Tam da şu an ruhumu aydınlığa taşımayı hayal ederken ve bunu yapabilecekken. 
Onun yerine yine burada böyle... kırmızı koltuğun sırtında dolu dizgin, tam tersi istikamette. 

Elimdeki şişeye bakarak ah be Leona diyerek iç çektim, sanırım hayat beni böyle istiyor dedim.
Nasıl abi dedi.
Böyle işte. Hevesi kursağında, kalbi yüzü karanlıkta, tatsız gerçekler eşliğinde, uygun olmayan zamanlarda, yanlış şartlarda, seninle.

Anlamıyorum abi, bana kalırsa sen bu yoga işini biraz abartıyorsun dedi Leona.
Aptal şişe gerçekten de anlamıyordu. Hala yoga sanıyordu konuyu.
Oysa ışığın terkinden dem vuruyordum. Ama daha önce görmemiş olan gittiğini de anlayamazdı.
Boşver dedim o yüzden, umarım hiçbir zaman anlamazsın neden söz ettiğimi.
Bense hiçbir zaman kurtulamayacaktım bildiklerimden.
Vardı, yoktu. Varken güzeldi. Yokken kötü. Bütün unutmam gereken buydu. Ama olmayacaktı.
Mutluluğun sadece silüetine sahip olabilecektim.



2 yorum:

  • Adsız dedi ki...

    "Hevesi kursağında, kalbi yüzü karanlıkta, tatsız gerçekler eşliğinde, uygun olmayan zamanlarda, yanlış şartlarda, seninle."

    Ne kadar içten bir acı yazısı bu. Ellerine sağlık.

    Fakat ışık seni terk ettiği için yazılarının ışığından da biz mi mahrum kalıyoruz peki?

  • Adsız dedi ki...

    Ve ışığını yeniden buldun. Yazılar gelecek mi yeniden?

    Yazdıklarını okumayı özledim.

    Mesela evlilik ne demek? Anlat bize.

 

©Copyright 2011 Taboo | TNB