Cuma kahvaltılarımız var şirkette. Her hafta üç dört kişi
şeçiliyor, seçilenler o gün daha erken şirkete gelip hazırlıyorlar kahvaltıyı.
Hazırlama dediğim kesme yerleştirme işlemi. Peynir, zeytin,
domates, salatalık, poğaça, simit, vesaireyi doğrayıp servis tabaklarına
yerleştiriyoruz sonra da hazırladıklarımızın arkasına geçip fotoğraf
çektiriyoruz.
Yüzlerde kocaman bir gülümseme elbette. Ardından çekilen
fotoğraf kurumsal mesajlaşma programımız aracılığıyla tüm kullanıcılara gönderiliyor.
Altına da bir mesaj iliştiriyoruz.
-Kahvaltı hazırrr…
Ben hemen her fotoğrafta varım. O hafta seçilmemiş olsam da
ordayım. Ki sanırım beni artık özellikle seçmiyorlar, orada olacağımı zaten biliyorlar.
Haklılar da.
Bu arada şirkete her erken gelen illa yardım edecek diye bir
kural yok. Yani kimsenin bana bunu zorla yaptırdığını söylemiyorum. Sitem de
etmiyorum.
Uyuyamadığım, erken kalktığım için her sabah orada olduğum
düşünülüyor.
Pek doğru düşünülmüyor.
Bazen haftanın seçilenleri geç geliyor ya da top yekün gelemiyor.
Olabilir.
Eş var sevgili var, olabilir.
Çocuğun aşı günü de gelmiş olabilir.
Elbette ki bulunulması gereken daha anlamlı bir yer olabilir.
..
Bense mutfakta olmalıyım.Daha çok domates ve salatalık kesmeli, üstlerinde zeytinyağını özenle gezdirmeli, sakinleşmeliyim.
Öğle tatillerinde de basket sahasında olmam gerekiyor. Birileri varsa ne ala, yoksa tek başıma.
Hava on derece, beş derece, yok derece. Yağmur, kar, buz, fırtına… Önemli yok hiçbirinin.
Sahada olmalıyım. Daha derin ve yavaş nefesler almalı, topa, potaya, ciğerimi
yakan havaya odaklanmalı. Şimdide kalmalıyım.
Akşamları da geç dönmeliyim eve. Bana kalsa hiç dönmem gerçi. Ama Pötüpöt var. Miyavlar, ağlar, mama ister. Yine de işten sonra spor salonundayım. Çok zaman harcıyorum orada da. Ağırdan alıyorum tüm lanet olasıca
hareketleri. Sıklıkla da fazladan bir hareket daha ekliyorum antrenmanın
sonuna. Ama kendimi daha da fazla zorlamalı, hissedemeyecek kadar yormalıyım.
Bir de spor yapmadığım günler için Yoga derslerine
başladım bu hafta. Kollarım bir türlü kavuşmuyor tabi. Ve acıyorlar evet. Ama yeterince değil. Çabalamalı, devam etmeli,
kollarımın acısını göğsümle eşitlemeliyim.
Rutin bir şekilde, her akşam yeni bir şişe şarap açıp, dibini görmeden de tıpayı kapatmıyorum.
Kulaklığımı takıp, gözlerimi kapatıp, zihnimden daha yüksek sesle
konuşan garip dillerde müzikler dinliyorum. Basa tize kapılıp başka bir yere gidiyorum. Ordayım. Müzik bitene kadar orda.
Durmamalı ritim, bense daha çok kaptırmalı, susturmalıyım aklı.
Biliyorum silmeliyim sabahın altısında uyanıp yüzünü izleyip okşadığım, yanından
ayrılamadığım o anı. Biliyorum unutmalıyım kokunu. Biliyorum çöpe atmalıyım artık diş fırçanı. Yıkamalıyım çarşafı. Ve yakmalıyım birlikte süsleriz diye düşünüp aldığım yılbaşı ağacını.
Ben.. şimdi mutfakta olmalıyım. Sabahları başkaları için kesmeliyim peyniri.
Fotoğraflarda gülümseyip, olmayan zamanlar yerine var olabileceğim başka her hangi bir yerde durmalı, bırakmalıyım başka hiçbir yerde yaşamak istemediğim anları.
1 yorum:
Ben de böyle yazardım, benzer hissettirirdi yazsaydım. Yalnızlığa tahammül edemiyorum çünkü haketmiyorum. Narsist falan değilim. Doğrusunu yanlışını kabul eden, seven ve mutlu etmek için yapılması gereken herşeyi yapanım. E dolayısıyla hani lan sıra bende hakediyorum diyorum. Derim hakkım. Yalnız olmayı haketmiyorum. O yüzden işten eve aheste dönüyorum. Spora gidip alnımdaki damarı çıkarana kadar durmuyorum. Ve yalnızlığımı hissetmemek için kendimi o kadar yorduğumu bilerek gayet hala farkında dönüyorum eve. Sonra? Sabah evden kaçarak çıkıp işe herkesten önce varıp gün ortası işim bitince de akşama kadar düşünmemem gerektiğini düşünerek işten çıkıp aheste eve dönüyorum.. Başka bir rutin bulmalı bu kesinlikle işe yaramıyor..
Yorum Gönder