Arnold'la Balkanlar'da

11 Temmuz 2016 Pazartesi 0 yorum


Rüyamda Arnold Schwarzenegger’le birlikte Balkanlardaydık. Bu arada sanırım Balkanlardaydık demek daha doğru olur zira çok emin değilim. Bana orası gibi geldi diyelim.
Vücut geliştirme yarışması için gitmiştik oraya. Bulutlu, karanlık, pis, puslu bir atmosfer hakimdi ortama. O da ben de yarışmacıydık ama o bir yandan da akıl hocalığı yapıyordu bana.
Yıl da belli ki anasının nikahıydı. Mobilyalar, binalar, arabalar eskiydi hep. Üstümüzdeki kıyafetler de keza öyle. Uzun yakalı, puantiyeli, koyu hardal rengi dar bir tişört vardı üstümde. Onun ki de aynı modeldi ama mavi ve desensizdi. Yarışmadan 1 gün önce ulaşmıştık otele. Ellerimizde bavullar lobiden girdik. Arnold dönüp bir şeyler söyledi bana. Sanırım bir konuda öğüt veriyordu ama tam duyamadım. O sırada görevli çocuk geldi, size odalarınız göstereyim dedi. Kaptı bavullarımızı elimizden. Takip ettik biz de. Bu sizin, bu da sizin dedi. Teşekkür ettik. Girdik odalara. Arnold o sıra kapıda yine bir şeyler söyledi. Bu kez ilk sefer söylediğini duymadığımı farketmiş olacak ki daha yüksek sesle ve ciddi bakışlarla. Ha tamam peki, deyip başımı salladım. Ama aslına bakarsanız ne demek istemişti yine anlamamıştım. Bavulları bırakıp aşağı indik. Kahvaltıya. Portakal suyu, yumurta, peynir vardı tabakta. Karşılıklı oturmuş bir yandan kahvaltı ediyor bir yandan konuşuyorduk. Ee dedi kontrol ettin mi? Aslında bunu dediğini de pek hatırlamıyorum ama el kol hareketleri bunu demek istiyor gibiydi. Yok dedim neyi kontrol edecektim ki? Bir şeyler söyledi ama yine anlayamadım. Sesi çizgi filmlerdeki sincaplar gibi çıkıyordu. Tekrar sormaya utandın. Tamam dedim, kahvaltı sonrası kontrol ederim. Bitti kahvaltı, odalara çekildik. Uzandım yatağa. Tavanı izlerken acaba dedim neyi kontrol et diyordu bu adam. Bir kaç dakika sonraysa uyuya kaldım. Akşam üstü olmuştu uyandığımda. Kapı çalınmasına uyanmıştım. Açtım kapıyı. Arnold duruyordu koridorda. İyi uyudun mu dedi. Sesi öncekinin aksine gayet net ve sertti. Evet dedim, koç gibi. Kontrol ettin mi peki dedi. Artık sıkılmıştım bu konudan. Arnold başkan dedim, neyi kontrol etmem gerekiyor tam olarak?
“Donunu”
“Neyi?”
“Poz mayonu”
Gözlerini kaydırarak Poz mayonu bavula koymuş musun dedi.
Bu arada bilmeyenler olabilir, poz mayosu vücut geliştirme yarışmalarında giyebileceğiniz tek şeydir.
Bir nevi parıltılı slip külot gibi düşünebilirsiniz kendisini.
Herneyse, o an korkuç bir panik kapladı bedenimi. Ulan dedim koymuşumdur heralde. Telaşla içeri girip açtım bavulu. Aradım taradım ama yoktu. Arnold dedim yok.
“Wallaha yok!!”
İşte dedi, şimdi sıçtın. Neden dedim, başka mayo olmaz mı?
“Olur olmasına da Balkanlarlarda don ve mayo kullanılmaz. Nereden bulacaksın?”
“Nasıl don - mayo yok dedim. Bunlar ne giyiyorlar altlarına?
“Hiçbir şey”
“Nası hiçbir şey, hiç mi bi şey yok altlarında?”
Kaşlarını hayır dercesine yukarı kaldırdı. Olur mu lan öyle şey dedim.
“Bak ben çıkıyorum şimdi, şehre ineceğim orada bulurum bir şeyler”
İyi şanslar dedi Arnold ve ekledi
“Çok geç kalma biliyorsun yarışma yarın sabaha”
O öyle deyince ben tabi daha bir panik oldum. Uçarcasına ayrıldım otelden, dolmuşa atlayıp şehir merkezine indim. Önüme gelen herrr yere önce slip mayo sordum. İstisnasız herkes yok dedi. Baktım mayo yok, bu sefer de don sormaya başladım. Olacak iş değildi ama evet o da yoktu. Adamlar resmen don kullanmıyordu. Geçişleri tam hatırlamıyorum ama bir sahnede kendimi başbakanlık dairesinde buldum. Karşımda takım elbiseli ciddi bir bürokrat oturuyordu. Batu Bey diyordu evet bu tarz ihtiyaçlar doğabiliyor.
“Dilekçe yazarsanız sorununuza çözüm bulabiliriz.”
Dedim ne kadar sürer dilekçeye geri dönüşünüz?
“3 hafta kadar, donun gelişi de 1 hafta sürecektir tahminimizce”
Küfredip çıktım odadan. Sokaklarda avare avare dolanmaya başladım. Saat gece yarısını geçmiş, dükkanlar kapanmıştı. Yapılabilecek tek şey insanlara sormaktı. Tek tek sordum.
“Donunuz var mı?”
“Donunuz var mı?”
“Donunuz var mı?”
Yok dedi herkes. Yok yok yok. Donumuz yok!. Bu kısımlarda içten içe iyice sıkılmış, rüyada olduğumu da bir parça anlamıştım sanırım yine de uyanmak istemedim. Dur bakalım dedim, konu nereye bağlanacak merak etmiştim. Derken kendimi yine bir dolmuşta buldum. Bu sefer dönüş yolundaydım. Belli ki aramalarım sonuçsuz kalmış otele geri dönüyordum. İndim otelin önünde. sabah 7-8 civarıydı. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte iki çocuk sokağa çıkmış bisiklete biniyorlardı. Bir sağımdan geçerken bisikletin gidonuyla koluma dokundu. Çarpmış sayılmazdı aslında ama yine de durup özür diledi. Önemli değil dedim. Sonra dedim, hadi son bir çare bunlara da sorayım.
“Çocuklar buralarda donu olan var mı?”
Var dedi bir tanesi.
“Benim var.”
İnanamadım duyduğuma. Nasıl olur dedim ülkede yok sende nasıl oluyor?
“Biz buraya 4 yıl önce taşındık daha önce yurtdışındaydık.” Ha dedim çok iyi, harika.
“Ödünç alabilir miyim?”
Senin olsun ben kullanmıyorum diyerek az ilerideki eve gitti, kısa sonra da geri döndü. Elinde kırmızı bir don vardı. Alıp baktım. Önünde örümcek adam resmi olan bir çocuk küloduydu bu. Haydaa dedim, bununla nasıl olur ki? Neyse dedim bakacağız artık bir çaresine.
Döndüm otele. Çaldım Arnold’ın kapısını. Vakit kaybetmeden açıldı kapı. Elimdekini göstererek bunu bulabildim dedim. İyi şanslar dedi.
Son sahneye dair hatırladıklarımsa utanç vericiydi. Süper dar kırmızı örümcek adam donumla, 4 zorunlu pozu vermiştim. Ama kimse vücuduma bakmıyordu. İnsanların gözü örümcek adamdaydı. Hal böyle olunca benim de konsantrasyonum dağılmış, hareketleri doğru yapamamıştım.
Dalga geçen alkışlar eşliğinde indim sahneden.
Arnold’ın yanına gittim hemen. Evet dedim, derhal anlatmaya başla bu hikayeden ne dersler çıkarmalıyım?
Önce dedi, yatarken vantilatörü 3. seviyede bırakma. 1 yeterli. Fazlasında görüyorsun neler oluyor.
2 dedi. Hazırdın evet. Kazanabilirdin de. Formun da poz rutinin de muazzamdı. Ama göz ardı ettin bazı şeyleri. Neleri dedim. Kendin dışındaki her şeyi dedi.
Aslına bakarsan yola çıkmadan önce de sana en az 5 kere sormuştum mayonu aldın mı diye.
Sense duymadın bile. Aklında her ne varsa sadece ona odaklanmış, tavsiyeleri öğütleri duymaz olmuştun. Oysa arkadaşlar, dostlar, akıl hocaları olayların dışında oldukları için çok daha net görürler olan biteni. Onları dinlemekte her zaman fayda var. Sense başını sallayıp duruyorsun. Bu konuda biraz daha çalışmalısın. Tamam dedim haklı olabilirsin. Başka?
3 dedi. Yarışacağın coğrafya hakkında bilgi sahibi de değildin. Buraya öyyylece geldin. Dümdüz. Mayonu yanına almış olsaydın ve çalınmış olsaydı ne yapacaktın? Var mıydı bir “b” planın?
Mayonun çalınması nedir Arnold dedim.Tamam anladık rüya didaktik ama biraz abartmıyor musun durumu? Hayır dedi hiç de abartmıyorum. İki kere düşünceksin her şeyi. Eğer gerçekten hazırsan bir şeylere dış etkenlere şans bırakmayacaksın. Tamamen hazır olacaksın.
Tamam dedim tamam. Senin vereceğin mesaj anlaşıldı.
“Var mı başka bir şey?”
Yok dedi hepsi bu kadar. Tamam dedim o zaman ben artık uyanıyorum, kendine iyi bak.
Bu adamdan cacık olmaz şeklinde başını sallayıp, selametle dedi Arnold.
Uyandım.
Uyandığım gibi de oha dedim. Oha.
Don rüyasından çıkan derslere bak anasını satayım diye homurdandım. Sağ tarafım iyiden iyiye tutulmuştu. Kalkıp vantilatörü 1. seviyeye indirdim. Sonra tekrar uzandım yatağa. Düşündüm.
Arnold aslında haklıydı. Başarının sırrı sadece insanın kendi hazırlığında bitmiyordu. Kendi dışında gelişebilecek şeylere de ehemmiyet vermek lazımdı. Öte yandan artık umrumda değildi hiçbir şey. Gerçek potansiyelin ortaya çıkması için parlak bir donun gerekliliği kadar bağlayıcı ve komik bir şey daha olamazdı. İnsanların nereye baktıkları da onların kendi seçimiydi.
Yan dönüp battaniyeyi sırtıma çektim. Kapadım gözlerimi. Hadi dedim bir kere daha aynı rüyayı göreyim.
Bu kez sahneye çıplak çıkmam gerektiğini biliyordum. Gerisiyse Dünya’nın problemi olacaktı.

0 yorum:

 

©Copyright 2011 Taboo | TNB