Geleceği Beklerken

30 Haziran 2016 Perşembe 0 yorum



Geçmişi hatırlayabiliyoruz. Çünkü yaşandı.
Geleceği ise hatırlayamıyoruz. Çünkü henüz yaşanmadı.
???
Hiç emin değilim açıkçası. Geleceğin yaşanmadığını sanmıyorum.
Bana daha çok her şey çoktan yaşanmış ve bitmiş gibi geliyor. Bizlerse yaşanmış olanın bir yansıması içindeyiz sadece. Yaşanmış olanı tekrar yaşıyoruz.
Çocukluğumda bile hakkında bilgi sahibi olmadan sevdiğim ve sevmediğim şeyler olurdu.
Şimdi o şeyler hakkında, o zaman bile bilgi sahibi olduğumu düşünüyorum.
Çünkü daha “önce” yaşamıştım.
Önce?...
Aslında "sonra" demek istiyorum.
Zamanı bir daire gibi düşünürsek, ortada bir baş, bir son kalmıyor farkındaysanız. Yani çizgi üstündeki her ana, geçmiş diyebiliriz aslında.
Ve biliyoruz ki geçmiş hatırlanabilir.
...
Sıklıkla ne yaşayacağımı hissederim. Dünü hatırlamak kadar net değil tabi.
Sanırım doğan büyüyen ve ölen doğrusal bir yaşam sürdüğüm için dairesel bir zaman kavramını berrak bir şekilde hatırlamakta zorlanıyorum. Belki bu yüzden yaşadığım şey, bilmekten çok hissetmek gibi.
Ya da belki de basitçe kafayı yedim.
Öte yandan delirmemiş olma ihtimalimi ele alırsak.
Rahatlıkla diyebiliriz ki hisleri takip etmek, mantıklı olmaktan daha önemli.
...
16 yaşımda İzmirdeydim. Üniversite’ye hazırlanmak için dersane’ye gidiyordum.
Bir cumartesi günü dersler bitmiş otobüsle eve dönmüştüm. İçimde korkunç bir iç sıkıntı vardı.
Babamla konuşmak istedim. Karşıma oturdu. Anlat dedi. Ofislerden korkuyorum baba dedim. “Ofislerden korkuyorum. Orada olma düşüncesi bile içimin sıkılmasına yetiyor. Binalardan nefret ediyorum. Cam ve betonla kaplı o yapıların yanından geçerken bile kendimi kaybediyorum.”
Neden dedi. Bilmiyorum dedim önce. Sonra hatırladım.
“İçlerinde sadece mutsuzluk var gibi geliyor bana”
E dedi, peki ne yapacaksın?
“Yaşamak için çalışmak zorundasın.”
Başka bir yolu olmalı demiştim. Başka bir yolu olmalı...
Binaların içinde olmadığım bir iş bulmalıydım. Kendimi bir ofiste masabaşında düşündükçe delirecek gibi oluyordum.
Ertesi gün, belki arkeolog olabilirsin dedi babam. Söylediği saniye bayılmıştım bu fikre.
Kazı yapmak. Dışarıda olmak. Fakültede ders vermek. Buydu. Kusursuzdu.
5 yıl sonra arkeolog oldum.
Ama hiçbir zaman mesleğimi yapamadım. Hayat hiçbir zaman bunu yapabilmeme olanak vermedi. Akış farklı bir yönde ilerlemişti.
...
Sonunda neden ofislerden nefret ettiğimi öğrendim.
Çünkü yıllardır zaten buradaydım. İsimleri farklı olsa da ruhu hep aynı olan bu taş bloklar içinde daha önce yıllarca çalışmıştım. Önce...yani sonra.
16 yaşımda geleceği hatırladığım için panik atak yaşayıp duruyordum. Bir ofisin içinde kapana kısılmış olduğumu hatırladığım için korkuyordum olacaklardan.
Tüm bunların empati yüzünden olmadığını ise yıllar sonra anladım. 10-20-30. Sayısız olay sonunda.
Nedenini bilmeden hissettiklerim, günü geldiğinde anlam kazanıyordu.
Şaşırtmıyordu hayat, insan... Arkadaş, iş, sevgili.
Daha başlangıcında hissedebiliyordum sonumuz nasıl olacaktı.
Bazılarıysa hiç olmayacaklardı.
Ama yine de insan hayal kurmayı da seviyor. Bazen bile bile olmayacak olana inanmayı seçiyor.
Bunun da üstesinden gelmeyi öğrendiğimde her şey tamam olacak sanırım.
Bu arada, burada sadece umutsuzluktan ve gerçekleşmeyen hayallerden söz etmiyorum. Aksine.
Sözü getirmek istediğim yer, güzel bir sona dair hissettiğim kaçınılmaz umut.
...
Burada sıkılıyorum evet. Çünkü çok daha güzel yerlerde yaşamıştım.
O günleri... yani geleceği özlüyorum. İple çekiyorum onları.
Gözlerimi kapatıp geleceği hatırlamaya çalıştığımda; içimde beton mezar taşlarını geride bıraktığım günün sabahını hissediyorum. Yumuşak ve dingin o sabahı.
Açınca “sabırrrr” diyorum. Sabırrrrr. Evet. R’ye fazlaca bastırıyorum.
Telefonu kablosundan söküp yere fırlatmıyorum. Ekranı yumruklayıp kasayı tekmelemiyorum.
Kolonya döküp toplantı odasını ateşe vermiyorum.
Çünkü biteceğini biliyorum bunların.
Çünkü sabretmiştim. Önceden de sabretmiştim. Yani sonradan.
Ve bitmişti.
Sırf bu yüzden işte. Ayaklarımı toprağa basacağım günün sıcaklığını ve hafifliği ile gülümsüyor. Bu bet, bedbaht, kahverengi, lanet sabaha eyvallah ediyorum.
...
Umutla geleceği bekliyorum.

0 yorum:

 

©Copyright 2011 Taboo | TNB