Hayatım hakkındaki en makul
tanım kendisinin bir çeşit absürt korku komedi dizisi olduğu yönünde.
Her bölüm 45 dakika sürüyor ve
her nedense senarist sanki başka bölüm çekilmeyecekmişçesine dolu dolu geçirmek
istiyor bu süreyi.
Boş geçen tek bir saniye dahi
yok.
Olaysız sahne sayısı sıfır.
Ne iç ses, ne de diyaloglar
asla sona ermiyor ve esas oğlan olan ben deniz akışa yetişmek için kıçımı
yırtıyor yorgunluktan helak oluyorum.
Bir nevi hızlandırılmış kurs
gibi de düşünebiliriz bu durumu.
Bu durum dediğim hayatım ve aslında senarist dediğim kişi de pek tabi benim.
Geçen gece fark ettim bunu. Senaristin ben olduğumu.
Doğmadan önce, henüz bir
bilinç durumundayken oturup karar vermişim. Hayata geldiğimde neler yapmak
istediğimi tek tek seçmişim.
Zekam bu seviyede olsun, yeteneklerim
şu soldakiler, yetersizliklerim de sağdakiler olsun diye katalogdan belirlemişim.
Bu yaşta bu olsun, şurada da şunu
yaşayayım. Bu noktada Kuzey’e değil Güney’e gideyim zira Güney’de başka türlü çıkmazlar bekler beni… evet evet orada olmalıyım.
Her nefeste yeni bir şey
deneyimlemek.. bir ders almak.. bir çıkarıma ulaşmak istemişim.
Ki bu yanlış bir şey değil. İnsan
ruhunun özü sanıyorum bundan yani yeni deneyimlerden besleniyor hatta bundan oluşuyor.
O an, yani henüz doğmadan bir
senarist gibi hesaplamalar yapıp hayatımı yazarken, hayatımın başını ve sonunu gördüğüm için de yaşayacağım zorluklar sıkıntılar pek öyle katlanılmaz şeylermiş
gibi gelmemiş bana. Sonunda ulaştığım noktayı bildiğim için çekilir şeyler bunlar demişim.
Uzaktan davulun sesi hoş
geliyor tabi, bana da hoş gelmiş belli ki.
Oysa şimdi keşke biraz daha
sakin bir planlama yapsaymışım diyorum. Sakin doğru kelime olmadı sanrım, dengeli diyelim en iyisi. Dengeli evet.
Bir durmaya soluklanmaya
zaman ayırsaymışım keşke diyorum.
Bu kadar uçuk kaçık kopuk olaylar
insanlar yerine araya normal şeyler de serpiştirseymişim.
Ama bilemiyorum… sonuçta hala
tam olarak göremiyorum büyük resmi. Belki de çok yaşamayacağım.
Belki kısa bir ömür seçmiş
olduğum için bu kısa zaman aralığına sığdırmak istemişim her şeyi.
Her neyse, dedim ya geçen
gece fark ettim diye tüm bunları. Hangi seçimi yapacağımı çok önceden
belirlediğimi, sizi karşıma çıkartanın kendim olduğunu.
Kendini bilmek, ne istediğini
bilmek, tam olmak.
Hepimiz kuşkusuz bunları
istiyoruz ama hiçbiri sihirli değnekle olmuyor orası da kesin.
İşte sırf bu yüzden “o” insanlar
var, bu yüzden “o” olaylar, “o” acılar var. Bir anlam adına, bir farkındalık
adına yaşandı onlar.
Korkarım bir teması var
başımıza gelen tüm felaketlerin. Çünkü olanlar olamayanlar, seçilen seçilmeyen yollar,
bu hayat dediğimiz kaos silsilesi hepsi özünde bütün ve tam bir planın anlamsız
gibi görünen kritik parçaları. Sınırsız olasılığın ince elenip sık dokunuşuyla
mucizevi şekilde bir araya gelmiş kombinasyonları.
Geçmişe bakıp rahatlıkla diyebiliyorum
ki güçlü ve bilge olmayı bu kadar çok isteyerek hayatıma çullanan milyonlarca
acının tek sorumlusu benim.
Tekrar ve tekrar ezilip,
yenilip, parça parça azalarak körelerek öğrenerek sonunda yeniden inşa olarak sarsılmaz
olmayı ben istedim.
Ve aşklarım... Geçmişimin
mutlak acıları onlar, şimdininse muallak siluetleri.
Görüyorum ki her birinin
amacı beni şimdi olmam gereken yere getirmekti. Geçicilikleriyle nihai olanı görebilmemi
sağlayabilmekti.
Bütün bunları yazarken bile içimde
susmak bilmeyen hadi kalk artık gidiyoruz diyen sesle mücadele ediyorum. Yazını
yaz da defolup yola çıkalım artık diyor. Yeni bir şey beni bekliyor.
Onu daha fazla oyalayamayacağımı
biliyorum. Ki zaten oyalamak istemiyorum.
Bunca şeyden sonra olacaklardan korkuyor olmam gerekirdi belki de..
Ama öyle değil. Aksine.
Sezon 1000, bölüm 1
Kendi seçtiğim hayatı
heyecanla bekliyorum.
1 yorum:
Hello B,
Bölüm 2 neden hala gelmedi?
Bir de Güney iyidir..
Yorum Gönder