Öküzlük Çağı

23 Ekim 2017 Pazartesi 0 yorum



Uzunca bir süredir eposta yoluyla gelen sorulara blog yazısı şeklinde cevap  vermiyordum. Daha çok ikili diyalog şeklinde konuşup kapatıyorduk konuyu. Öte yandan bu kez bir yazı yazmanın uygun olduğunu düşündüm zira içinde bulunduğumuz dönemde bu soruyla sıklıkla karşılaşıyorum. (Yaşamış olduğum yüzyıllar boyunca diyebilirim ki bu konu ara ara hep hortlamıştır ama bu zamanki kadar hiç bir zamana ayyuka çıkmamıştır.

Uzatmayalım. Soru şu;
-Kadınlara ne oldu abi? Öküz olan biz(erkekler) değil miydik?
Cevap aslında çok kısa. Bizdik evet sevgili Mehmet(soruyu soran arkadaşın adı). Bizdik ama onlar daha çok istedi, daha çok savaştı ve sonunda beklendiği üzere kupayı onlar kazandı. Öküzlük kupasını. Hepsini kutlarım.

Bu arada kadınların “eskiye nazaran” öküzleştiğiyle ilgili önermenin asla sadece erkekler tarafından ortaya atıldığını da düşünmeyin. Çevremdeki sayısız kadın da kendini aynı şekilde eleştiriyor.  Mesela hemen şuan sağıma dönüp yan masadaki arkadaşıma soruyorum.
-Serap siz kadınlar şu ara hepten bir öküzleştiniz değil mi?
-Evet Batu biz kadınlara bir haller oldu bu ara, çok kötü öküzleştik.
Buyrun işte Serap da kabul ediyor durumu.
Kuşkusuz her kadın öküzleşmedi ama nüfusun geneli durumdan nasibini aldı. 
Yeri gelmiş ve hatta geçiyorken öküz nedir nasıl öküzleşilir sorularına da cevap vermek isterim. Öküz incelikten uzak, kaba saba davranışlar sergileyen, duygusal yanını yitirmiş ya da en iyi ihtimalle derinlere gömmüş, umursamaz kişidir.  Öküzlük ise tahmin ettiğiniz üzere bu davranışları sergileyen  deli bozuk bir garip varoluş halidir. Peki nasıl öküzleşilir? Ki aslında doğru soru budur. Yani ne oldu da böyle oldu manitalar?

Öncelikle konunun jenerasyon farklılılarıyla ilgili olduğunu düşünenlere cevap vermek isterim. Hayır korkarım konu jenerasyon farklılıkları değil. 9 jenerasyon kadın tanımış biri olarak her yaştan kadının içinde bulunduğumuz dönemde öküzleştiği söyleyebilirim. Peki o zaman ne?
Bu noktada arkadaş çevresinde yaptığımız geyikler aklıma geliyor. Biramızı yudumlarken kadınlara virüs girmiş abicim başka açıklaması yok dediğimizi hatırlıyorum.
Virüs girmesi durumu evet. Biliyorum ilk duyduğunuzda ciddiyetsiz bir teori gibi görünüyor ama sabredin birazdan anlamlı bir hale dönüşecek. Burada tabiki tıbbi anlamda bir virüsten bahsetmiyorum yani kadınlara  giren çıkan canlı bir organizma yok.(kötüye yormayın cümleyi) Bahsettiğim virüs girmesi olayı bir ideanın(düşünce desem daha az havalı olurdu) kadınlara empoze edilmesi durumu ve bunun sonunda vuku bulan duygu durum tavır tutum değişikliği. İşte durum bu.
Buraya kadar tamamsa kritik sorulara gelelim;

Soru 1:Hangi düşünce kadınlara empoze edildi daha doğrusu edilmek istendi? – Özgürlükkkkk...!!!
Soru 2: Ne zaman edildi? -Salı günü saat 3de. Şaka şaka anlatıcam onu.
Soru 3:Tedavisi var mı? -Namevcut.
Soru 4:Manita eski haline döner mi? – cıks... nope... desafortunadamente...

Amaç erkek baskısı altında ezilen kadınlara(bilhassa şehirli kadınlara) siz de gayet erkekler gibi yaşayabilirsinizi göstermekti. Başlangıcı Sex and the City’nin gösterime girdiği tarihtir. Yazın bunu bir kenara.
O tarihte diziyi ilk gördüğümde  vay be demiştim, bakalım homo sapien toplumu bundan nasıl etkilenecek. Yıllar sürdü tabi  bu proje. Dawson’s Creek, o, bu, şu derken envai çeşit yerli yabancı başka dizi ve müzik kanalı da destekledi bu konsepti. Sonunda ekranda görünenler, insanların gözünde normalize oldu ve gerçeklik tünelleri şekillendi. Bakın insanların gözünde dedim yani sadece kadınların gözünde değil. Zira projenin diğer amacı da erkeklere bir şeyi göstermekti. Bu arada yukarıda adı geçen dizilerin aşkla, ilişkilerle ilgili olduğunu düşünenler varsa büyük yanılgı içindeler çünkü tek bir mesaj vardı aslında;
Mesaj,  gayet sizin gibi düzüşür hayatımıza devam ederizdi.
Çok matah bir şey ya...
Bu düşüncenin, yani “düz- geç” konseptinin  erkek hayatında dahi neden kabul gördüğünü hiç bir zaman anlamamışımdır. Demek istediğim bunun ulaşılması gereken üstün bir nokta olduğu hangi süper bilinç tarafından varsayılıp toplum bu yöne itildi bunu bilmiyorum. Zira homo sapien erkeklerinin polygam olduğu yönünde bir sav dolaşıyor yüzyıllardır etrafta. Oysa değiller. Bin kere söyledim yine söylüyorum.  İnsan evlatları seri monogamdır. Polygam değil. Her neyse  demem o ki hayatımın çılgınca düzüşüp yoluma devam ettiğim günlerinden geriye kalan tek şeyin ruhumdaki boşluklar olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Siz şimdi dediğimi anlamıyor olabilirsiniz tabi. Zira 70 75 yıl sonra ölüp kurtuluyorsunuz. Ama ölmeseniz.. Ölmeyip de yaşasanız... işte o zaman anlardınız, her seviştiğiniz kişiye aslında bir parça ruhunuzu bağışlarsınız.     
Ne diyorduk.
“Gayet sizin gibi düzüşür hayatımıza devam ederiz.”
Mutlaka.. mutlaka.. İnsanoğlu garip organizma. Pek tabi her şeyi yapabiliyor.
Öte yandan o zamanlar da şimdi olduğu gibi gücün yan etkileri konusunda kimse fikir sahibi değildi. Bu arada burada bahsettiğim güç cinsel iktidar. Tarihler boyunca cinsel iktidarın hep kadında olduğunu söylemişimdir. Yanlış bilenler vardır mutlaka. Erkek sananlar yani. Erkek iktidarı konusunu unutun. Etken edilgen geyiklerini de.  İktidar dediğiniz şeyin özünde devamlılığı olmalı. Bildiğiniz üzere erkeğin ki sonsuz değildir. 1-3-5 boşalırsınız sonunda biter. Kadın ise teorik olarak sınırsızdır. Ereksiyon haline getirmek zorunda olduğu bir penisi yoktur.  Ve yüzyıllardır devam erkek baskısının temel amacı da bu sınırsız gücü kontrol altında tutmaktır.
-tı.. tutmaktı. Geçmiş olsun diyelim yani.  Zira oldu.

Sıklıkla hiç azımsanmayacak sayıda sohbetler içinde buluyorum kendimi. Melez kadınlarla. Erkek olmanın en kötü yanlarını öğrenip benimsemiş, rolü çalmasına çalmış hatta çalmakla da kalmamış almış yürümüş ilerletmiş. Ama o kimlikle bir türlü barışamamış. İfadelerde hep bir çelişki. 
Bir yanı diyor ki doğru insanı bul, diğer yanı dünya yansın sen her şeyi al.
Pek çok sakallı kadınla da konuşuyorum tabi. İlişki içerisinde bir kadın kalmadığı için dişiliği üstlenmeye çalışan. Anaç,  aşırı incelikli, haddinden fazla kırılgan. Olur böyle şeyler ne de olsa evren  dengelemeye çalışıyor kendini.
Ama biliyor musunuz herkes durumdan şikayetçi. Adam diyor ki bu nasıl kadın, kadın diyor ki bu nasıl adam. Bitmiyor konu, kapanmıyor döngü.
Oysa hiç gerek yoktu bunlara.
Tarih boyunca keşke bir kerecik olsun toplum iyi bir yöne gitseydi. Gitmeyi de geçtim kıpırdayabilseydi.  Olmadı ama olamadı yine.
Sözüm ona kadın erkek eşitliğini sağlamak adına boku bokla sıvamaya kalktı dünya.
Yerküre üstünde yeterince kayıp, pis-pislik herif yokmuş gibi kadın nüfusundan da devşirmeye kalktılar. Ve biliyorsunuz çoook da güzel başardılar. Elele girdik öküzlük çağına.

0 yorum:

 

©Copyright 2011 Taboo | TNB