Sezon 1000 Bölüm 1

26 Temmuz 2018 Perşembe 1 yorum


Hayatım hakkındaki en makul tanım kendisinin bir çeşit absürt korku komedi dizisi olduğu yönünde.
Her bölüm 45 dakika sürüyor ve her nedense senarist sanki başka bölüm çekilmeyecekmişçesine dolu dolu geçirmek istiyor bu süreyi.
Boş geçen tek bir saniye dahi yok.
Olaysız sahne sayısı sıfır.
Ne iç ses, ne de diyaloglar asla sona ermiyor ve esas oğlan olan ben deniz akışa yetişmek için kıçımı yırtıyor yorgunluktan helak oluyorum.

Bir nevi hızlandırılmış kurs gibi de düşünebiliriz bu durumu. 
Bu durum dediğim hayatım ve aslında senarist dediğim kişi de pek tabi benim.
Geçen gece fark ettim bunu. Senaristin ben olduğumu.


Doğmadan önce, henüz bir bilinç durumundayken oturup karar vermişim. Hayata geldiğimde neler yapmak istediğimi tek tek seçmişim.
Zekam bu seviyede olsun, yeteneklerim şu soldakiler, yetersizliklerim de sağdakiler olsun diye katalogdan belirlemişim.
Bu yaşta bu olsun, şurada da şunu yaşayayım. Bu noktada Kuzey’e değil Güney’e gideyim zira Güney’de başka türlü çıkmazlar bekler beni… evet evet orada  olmalıyım.
Her nefeste yeni bir şey deneyimlemek.. bir ders almak.. bir çıkarıma ulaşmak istemişim.

Ki bu yanlış bir şey değil. İnsan ruhunun özü sanıyorum bundan yani yeni deneyimlerden besleniyor hatta bundan oluşuyor.

O an, yani henüz doğmadan bir senarist gibi hesaplamalar yapıp hayatımı yazarken, hayatımın başını ve sonunu gördüğüm için de yaşayacağım zorluklar sıkıntılar pek öyle katlanılmaz şeylermiş gibi gelmemiş bana. Sonunda ulaştığım noktayı bildiğim için çekilir şeyler bunlar demişim.
Uzaktan davulun sesi hoş geliyor tabi, bana da hoş gelmiş belli ki.

Oysa şimdi keşke biraz daha sakin bir planlama yapsaymışım diyorum. Sakin doğru kelime olmadı sanrım, dengeli diyelim en iyisi. Dengeli evet.
Bir durmaya soluklanmaya zaman ayırsaymışım keşke diyorum.
Bu kadar uçuk kaçık kopuk olaylar insanlar yerine araya normal şeyler de serpiştirseymişim.
Ama bilemiyorum… sonuçta hala tam olarak göremiyorum büyük resmi. Belki de çok yaşamayacağım.
Belki kısa bir ömür seçmiş olduğum için bu kısa zaman aralığına sığdırmak istemişim her şeyi.

Her neyse, dedim ya geçen gece fark ettim diye tüm bunları. Hangi seçimi yapacağımı çok önceden belirlediğimi, sizi karşıma çıkartanın kendim olduğunu.

Kendini bilmek, ne istediğini bilmek, tam olmak.

Hepimiz kuşkusuz bunları istiyoruz ama hiçbiri sihirli değnekle olmuyor orası da kesin.
İşte sırf bu yüzden “o” insanlar var, bu yüzden “o” olaylar, “o” acılar var. Bir anlam adına, bir farkındalık adına yaşandı onlar.

Korkarım bir teması var başımıza gelen tüm felaketlerin. Çünkü olanlar olamayanlar, seçilen seçilmeyen yollar, bu hayat dediğimiz kaos silsilesi hepsi özünde bütün ve tam bir planın anlamsız gibi görünen kritik parçaları. Sınırsız olasılığın ince elenip sık dokunuşuyla mucizevi şekilde bir araya gelmiş kombinasyonları.

Geçmişe bakıp rahatlıkla diyebiliyorum ki güçlü ve bilge olmayı bu kadar çok isteyerek hayatıma çullanan milyonlarca acının tek sorumlusu benim.
Tekrar ve tekrar ezilip, yenilip, parça parça azalarak körelerek öğrenerek sonunda yeniden inşa olarak sarsılmaz olmayı ben istedim. 

Ve aşklarım... Geçmişimin mutlak acıları onlar, şimdininse muallak siluetleri.
Görüyorum ki her birinin amacı beni şimdi olmam gereken yere getirmekti. Geçicilikleriyle nihai olanı görebilmemi sağlayabilmekti.

Bütün bunları yazarken bile içimde susmak bilmeyen hadi kalk artık gidiyoruz diyen sesle mücadele ediyorum. Yazını yaz da defolup yola çıkalım artık diyor. Yeni bir şey beni bekliyor.
Onu daha fazla oyalayamayacağımı biliyorum. Ki zaten oyalamak istemiyorum. 

Bunca şeyden sonra olacaklardan korkuyor olmam gerekirdi belki de..
Ama öyle değil. Aksine.
Sezon 1000, bölüm 1

Kendi seçtiğim hayatı heyecanla bekliyorum.

1 yorum:

 

©Copyright 2011 Taboo | TNB