İsyan Sızlanış ve Bir Adım Ötesi

26 Mart 2012 Pazartesi 0 yorum



Eminim hepiniz daha önce çok kez şu tür cümleleri duymuşsunuzdur.
-Yeter artık isyan ediyorum.
Oysa baştan aşağı yalandır bu sözler. Tamam görece olarak masum yalanlardır diyebiliriz çünkü çoğunlukla söyleyen kişi aslında gerçekten inanıyordur isyanm ettiğine...
Halbuki isyan bu değil, hiç bir dönemde de bu olmadı. Böyle isyan olmaz, Bunun adı sızlanmaktır.
Aralarındaki farksa çok önemlidir.
Sızlanmak sevgili dostlar;
Hoşa gitmeyen bir durum karşısında,gerçekleştirilecek bir eylemi olmayan şahısların anlık deşarjını sağlayan bunun ötesinde ise uzun vadede hiç kimseye bir yarar sağlaması mümkün olmayan, etkenlikten uzak bir fiildir.
Bu sebeple kendisini ve kendisini kullanmayı tercih edenleri hiç sevmem.
Öte yandan sızlanmayı, her nevi eylemin girişi ve gelişimi açısından ele alırsak. Buna bir çeşit doğum aşaması da diyebiliriz. Bu anlamda “sızlanış”olay zincirinin başı olması niteliğiyle kesinlikle önemli bir yere sahiptir.
Fakat sıklıla savunduğum gibi niyet kadar hareket de önemli. Hatta hareketsiz kalmış bir niyetin sonuçlar üzerinde hiç bir değeri yoktur diyebiliriz.
Biliyorsunuz...
Her birey bir şeylerden zevk alır,
Ve bir şeylerden de zevk almaz.
Hayat bu ikisinin gitgelleri üzerine kurulu karmaşık gibi görünen basit bir denklemdir. Herkes kendi dengesini bulmaya çalışır.
İşin özü de burada saklı.
Aslında insanlar genellike bu dengeyi bulmaya falan çalışmaz.
Kurmaya çalıştığını söyler. Hareket olarak gördükleri ise, “idare etmektir.”
Bunun nedenini insan ırkının hazza olan aşırı bağımlılığı olarak görüyorum. Elde ettiği az dahi olsa hazı bırakmak istemeyen insan, daha fazlası için savaşmayı ve yenilikleri göze alamaz.
Risk almaktan çekinir.
Öte yandan bilincin katmanlı yapısı insanı rahat bırakmaz. En alltta,özünde yapılması gereken şeyin çok daha radikal olduğunu bilen o “iç ses” o bastırılıan “gerçek”, kişinin yakasından düşmez. Düşmez ama tam olarak ortaya da çıkamaz.
Sonunda benim gündelik bilinç dediğim, düzenin istediği gibi eğitilmiş ve ayarlanmış o yüzeysel bakış, zaman zaman alttan bütün gücüyle bastıran isyankar bilinci sızlanmak süretiyle sakinleştirir, yatıştırır.
Gazını alır.
Burada çok yükseklerden uçup, insanlığı bütünüyle korkaklıkla ve robotlukla suçlamak istemiyorum. Ki gayet ortada ben de bu tür uçta bir cesarete ve isyan etme yeteneğine sahip değilim.
Fakat yaptığım tek başına sızlanmak da değil.
Yıllar içinde farkettim ki sonuca ulaşmak, yani istenilen şeye sahip olabilmek için başka bir yol daha var.
Bu kısımda arzularıma değinmek durumundayız.
Ne istiyorum?
Aşk gibi bilindik şeyler de var mutlaka,
Fakat çok başka...
Çok daha bana özel isteklerim de var,
Çok daha uzaklarda...
Ve farkındayım ki bu istediklerim burada -buradan kastım bu şehirde, bu ofiste, bu eğlenmek için gittiğim yerlerde, bu yanyana durduğum insanlar içinde gerçekleşemezler.
Onlara burada sahip olamam... biliyorum.
Ama burayı bırakamıyorum da,
Nasıl yaparım?
Nasıl bırakırım parayı? Nasıl bırakırım bu alıştığım standartları?
Nasıl gözü kara bir şekilde uzaklaşırım her şeyden?
“Gündelik bilincim” ahmak bir köle,
İçimdeki isyankarsa yeterince güçlü değil....
...
Neyseki yetenekli...
Kurnaz.
...
Pek çok yazımı yazıp yayınladıktan sonra...arkama yaslanıp bir süre öylece oturuyorum. Çoğunlukla kendimden geçmiş halde oluyorum.
Yarım saat kadar sonra göz atıyorum,
Acaba ne yazmışım?
...
...
Boynuna kravat takıp işe giden adam,
Çoğunlukla hiç mi hiç memnun olmuyor gördüğü şeyden.
Ya da bir sevgili...
Emin olamıyor ben kimim?
Bense yapmam gerekeni yaptığımı biliyorum;
Her yazının altında... işte adım soyadım...
Gizli hiç bir şeyim yok.
Ben buyum.
...
Kendimi ihbar ediyorum sisteme,
Size...
Benim gidecek gücüm yoksa,
Bari siz görüp beni,
Tutup kolumdan atın diye.
...
Sabote ediyorum Batu Yazan’ı....
...
Onu hergün daha da çok yalnızlaştırıyorum.

0 yorum:

 

©Copyright 2011 Taboo | TNB