Hayatın Amacı

19 Şubat 2012 Pazar 0 yorum


Bugün Pazar, kaçınız mutlu? Yanılmıyorsam oldukça azımız.
Neden?
Çünkü genel olarak yapmak, yaşamak istediğimiz şeyler ve hayatlarımızda gerçekleşen şeyler arasında kooooocccaman uçurumlar var.
Eğer siz de benim gibiyseniz büyük ihtimalle iç sesiniz size de sıklıkla şöyle sesleniyordur;
-Şuan başka bir yerde olmalı başka bir şeyler yapmalıydık.
Tabi bu sırada bir yandan da durmaksızın etinize batırılan huzursuzluk iğneleriyle başa çıkmaya çalışıyorsunuzdur.
Aslında biliyorsunuz, kahve içerken, duş alırken, yürürken hep farkındasınız,
Yapılması gerekeni değil de...
Bunu...
Hala bunu yapmaya devam ediyorsunuz.
Bu dediğim her ne olursa olsun, hiç önemli değil, her ne kadar iyi görünen bir şey de bile olsa.
Siz... hissediyorsunuz, nedensizce pişmansınız, amacınıza giden yolda değilsiniz.
Amaç? Evet amaç...
Akşam akşam “amaç” konusuna iyice takılmış durumdayım. Hepimizin daha önce belki de yüzlerce kez konuştuğu, düşündüğü klasik “Hayatın amacı” konusundan bahsediyorum.
Var mı sizce böyle bir şey?
Gerçi yaşayan organizmalar olarak evet tabi ki var bir amacımız onu reddetmek olmaz;
Yemek, içmek... hayatta kalıp üremek. Tahmin edebildiğiniz üzere “hiç ama hiç” bundan bahsetmiyorum, varsa daha derin, daha anlamlı bir şeyleri kastediyorum.
Ama konu özünde yine de bir amacın gerçekte olup olmadığı değil. En azından benim için değil.
İnanın öyle günlerce aylarca üzerine düşünüp bir nihai, mutlak, “accayip” sonuca varma derdinde falan değilim.
Konu “amacın”, gerçek amacının, anlamının ne olduğu benim için.
Neden mutlaka bir amaç olmalı?
Her zamanki av partisi bu. Yine peşinden koştuğumuz... mutluluk.
Mutlu olabilmek için her şey.
Bir amaç yoksa?
Hiç bir şeye sahip olmayan insan gerçekten özgürdür denir.
Ruhsal bir boyuttaysanız kesinlike öyle... öyle ama belli ki biz henüz orada değiliz.
Şehir köleleri için bu denli uçta bir özgürlük fikri tamamen kaybolmuşluk ve kaybetmişlik hissini doğuruyor. Haliyle pek çok kişi de bu kulağa hoş gelmeyen hisleri yaşamamak için bir amaç arıyor.
Özgür olmayanlar için amaç- hedef denen şey işte burada başlıyor.
Mevcut şartlar altında, ona gösterilenlerden kendine hedefler seçiyor. En çok gördüklerimiz pahalı evler, arabalar, eriştiğimizde bizlere huzur getireceği söylenen parlak kariyerler.
İşte bütün mesele burada.
Aslında öyle ya da böyle herkesin bir amacı var. Fakat sizinki... gerçekten sizinki mi? Bunu sakın size biri söylemiş olmasın?
Bir amacın olması olasılığının iki boyutu var;
İlki ilahi bir düzene inanmaktan geçiyor ve tabi ki bunun getirdiği o kaderci bakış açısıyla noktalanıyor.
Diğeriyse tamamen kendi gerçekliğini yaratmakla, kendi yolunu seçmekle ilgili.
Taban tabana zıtlar. Çok da normal zaten böyle olmaları çünkü ortada bir amaç varsa mutlaka bunu belirleyen bir zeka, bir irade, bir güç de olmalı.
Biri tanrıdan geldiğine inanıyor bu amacın, plana sadık kalınması yönünde boyun eğen bir tavır içinde.
Diğeriyse tanrının çizdiğini o yolu, rotayı reddedip kendi seçtiğine tutunmak istiyor.
Ama farkında mısınız bilmiyorum;
Tanrı kimseyle konuşmuyor.
Onun yapmadığı bu işi tarihin başından beri kafasına göre düzenleyip başkası yapıyor. Adına aile, ahlak, toplumsal normlar dediğimiz bize yöneltilmiş silahlarıyla, kurmaca sistem üstleniyor işi.
Koyun klonlamaktan farkı yok bunun. Hepimizi aynı istiyor. Çok da güzel başarıyor.
Sanıyor musunuz ki bu kafanızdakiler sizin kendi fikirleriniz? Her gün renkli bir kutunun karşısına geçip size gösterilen amaçlara bileniyorsunuz. Oradaki hayatları arzulamanız isteniyor siz de severek kabul ediyorsunuz. Kaç kişi oturup televizyon yerine kendi düşüncelerini izliyor akşamları. Sanıyor musunuz ki o kutu sizden daha dolu?
Kaç kişi kendi varlığındaki detayları biliyor?
Kaç kişi yetenekleri arzuları hakkında gerçekten bilgi sahibi?
...
Hayatın amacıymış...
Böylesi bir kendini bilmezlik içinde nasıl adı anılabilir?
Mutlulukmuş...
Kimsenin aklına başta kaybettiği yere,
Şimdi kedisiyle oturup televizyon izlediği rahat kanepesinin altına bakmak gelmiyor.
Dilimizde varsa yoksa,
Kayıp mutluluk hep çok uzaklarda.

0 yorum:

 

©Copyright 2011 Taboo | TNB