Yükseliş

23 Aralık 2011 Cuma 0 yorum

İşte sonunda o uzun zamandır beklediğim mükemmel sabah geldi...
Haftanın son günü oluşuyla alakası yok bunun.
Bugün Çarşamba olsaydı yine söylerdim. Hatta olabiliyorsa olsun bugün yeniden Pazartesi olsun.
Yeni bir haftayla bile dinlenmeksizin başa çıkabilirim.
Bakalım kaçıymış ayın,
23
Demek bu güne kısmetmiş gücümü geri kazanmam.
23 Aralık...
Geri dönüşümün tarihi.
Sonunda iyice dinlendim, toparlandım.
Bir süredir yitirmiş olduğum dengemi de yeniden kazandım. Oradan bakılınca ne kadar farkediliyordu emin değilim ama bir süredir epey kötüydüm. Sebepleri boşverin zaten orjinal bir şey de yok. Hepinizin bildiği sıradan “insansı” zayıflıklar.
Zaten bugün konumuz bunlar, yani düşüş sebepleri değil. Dillendirip yeniden canımızı hiç sıkmayalım.
Bugün biraz yükselişten bahsedelim;
Düştüğümüzde ne yapmamız gerekiyor? “Düşmenin” yeterince açık bir deyim olduğunu düşünüyorum, yok ama değilse de tamam, biraz daha detaylı bahsedeyim.
Sebep ne olursa olsun artık omuzlarımızdaki yükü kaldıramadığımız durumlardan bahsediyorum. Yalnızlığa, çaresizliğe, ümitsizliğe, kedere saplanıp kaldığımız dönemlerden.
Bu zamanlarda yapmamız gereken esas hareket durmaktır. Kıpırdamadan hiç bir karar almadan durmak. Gerekirse nefes bile almadan... Ne ileri, ne geri. Ne oraya, ne öteye, tek bir adım dahi atmadan,
“DURMAK”.
Çünkü bu dönemlerde yaşadığımız acılar bize hayatın sonunun geldiğini düşündürür. O acı geçmez, o öküz, fil, gergedan asla kalkmaz göğsünüzden. Cehennemi yaşarız alabildiğine. İnsan ruhu yaşadığı “anın” yoğunluğundan, bir adım ötesini göremez. Zaten insan kalbinin de bir zaman, bir gelecek algısı yoktur.
Şimdiye hapsolmuştur.
Tek bildiği şey şimdide yanmaktır, yanıp kavrulmak.
Ama bizler asla tek başına kalpten oluşmuş canlılar değiliz, olmamalıyız. Evet aşk güzel şey, dokunmak, sevilmek, yalnız olmamak güzel şey. Tabi ki istiyoruz sevgiyi sürekli... ama “durun”.
Önce bir “çevrenize”, bir “kendinize” bakın neredesiniz?
Hatırlayın. “Düştük”.
Olmamız gereken yerde olmamız gereken kişi değiliz şuan.
Söylemeye gerek var mı?
Aşağıdayız.
İşte bu yüzden bu seviyede seçeceğimiz hemen her şey biz yeniden yükselmeye başladığımızda yanımızda taşımak zorunda kalacağımız büyük hatalar olacak. Ya da daha da kötüsü bu yanlışlar o denli ağır olacak ki yeniden ayağa kalkmanızı bile engelleyecek.
Hayatı boyunca tekrar ve tekrar yıkılıp yeniden inşa edilmiş biri olarak inatla tekrar ediyorum.
Sakın... sakın ha sakın.
Bu seviyedeyken asla bir karar almayın. Kalbinizin, kederinizin sesine kulak verip, o anki duygusal zayıflıklarınızın peşinden gidip tuzağa düşmeyin.
Ne ölümü düşünün, ne yeni bir aşkı, ne her şeyi bırakıp gitmeyi aklınızdan geçirin, ne affetmeyi...
Ne de olmayacak saçma hayalleri. Hepsinin zamanı gelecek ama şimdi değil.
Şimdi ağlayın,
Kafanızı duvarlara vurun,
Çığlık atın,
Haykırın,
Delirecek gibi olun,
Ama kıpırdamayın,
“SEÇMEYİN”.
Sadece durun ve bekleyin.
Herkes daha önce söyledi ben yine söylüyorum,
Geçecek.
Hepsi öyle ya da böyle “dayanabilirseniz” söz veriyorum bitecek.
“Zaman” ve “duruş” kalbin sızlanışlarını dindirip o kayıp dengeyi geri getirecek. Ve siz yeniden yükselip ama bu kez daha da yukarıya ulaşıp gerçek siz olacaksınız.
İşte o noktaya ulaşabilmek için,
Dediğimi yapın,
Varana kadar yanınıza hiç bir şey almayın, sonrasında zaten doğru olanı görecek ve alacaksınız.
Son bir şey daha söylemem gerekiyor;
Yüksek ihtimalle bu yazıyı okuduktan sonra evet doğru diyecek, içinizde bir ferahlama hissedeceksiniz. Malesef bir on dakika sonra geçecek, içinizi yeniden bir huzursuzluk kaplayacak.
Çünkü “yanan” kalbiniz tekrar konuşmaya başlayacak deli deli, kedi gibi tırmalayacak içinizi, dediklerimi aklınızdan silmeye çalışacak.
Sakın bırakmayın, salmayın kendinizi,
Sadece şunu hatırlayın,
Tekrar edin.
Kalbin sözü şimdide vardır,
İradeninki bir ömür boyu yankılanır.
Bugünlük de bu kadar ben artık uçuyorum, sizi de yukarı bekliyorum.
Herkese iyi yükselişler.

0 yorum:

 

©Copyright 2011 Taboo | TNB