Annem

14 Aralık 2011 Çarşamba 2 yorum

Dün annem geldi,
Bodrumdan,
Ziyaretten çok transit bir geçiş için, Perşembe günü Salzburg’a uçacak bu esnada da saray yavrusu evimde ikamet edecek..
Dikkat ettiyseniz hala edecek diyorum çünkü ne o, ne ben, ne de başka biri hala benim evimde ikamet “edemiyor”.
İkametten kastım rahat etmek ve uyumak.
Artık ciddi ciddi daha önce evde birinin acı çekerek öldürüldüğünü düşünmeye başladım...
Kimse huzurla uyuyamıyor... özellikle yatak odamda uyumaya çalışanlar daralıyor bunalıyor.
Zaten sabah bir kalktım ki(06:15) annem televizyon başında, pencereyi sonuna kadar açmış oturuyor. İçerisi sokaktan daha soğuktu emin olun. Sorunca evdeki negatif enerjiyi temizlemeye çalıştığını söyledi. Sanıyorum şu sıralar bile pencere hala açıktır. Bana kalırsa daha çook açık kalması lazım. Duvarları yıksak bile nafile...
O evdeki her neyse öyle kolay kolay temizlenecek gibi değil. Neyse ki temizlenmesini bekleyen de yok.
Herneyse bugün konumuz evdeki kötü ruhlar değil sadece yorucu bir geceydi demek istemiştim fazla uzadı.
Bugün konu annem.
Dün oturduk karşılıklı güzel güzel şarabımızı içtik, bayadır da görüşmüyoruz ya, yine eski zamanlardan bahsettik...(galaksinin varoluşu, isanın çarmıha gerilişi falan )
Yok tamam o kadar eskiye gitmedik çocukluğuma döndük ki aslında benim çocukluğum ve anemin çocukluğu hemen hemen aynı zamana denk gelir(19 yaşındayken doğmuşum) Bilirsiniz işte klasik nasıl bir bebektim, nasıl bir çocuktum sonra büyüdüm nasıl bir psikopat oldum gibi konuşmalar yaptık. Kendisi bu konu üzerine şu aralar iyice yoğunlaşmış durumda. Nasıl biri olduğum konusuna yani. Ona göre biraz fazlaca umursamaz, asi ve korkusuz olmuşum.
Önce kendi kendine sordu;
Biz seni bebekken hiç baş aşağı düşürdük mü?
Bu sorunu yanıtı şudur arkadaşlar; Diyebilirim ki ben tüm çocukluğumu baş aşağı geçirdim. Mecaz değil gerçekten nerede dolap, nerede balkon, nerede sarkılacak bir yer var ben hep sarkıp baş aşağı yere çakıldım.
Sonra doğumun da zor geçmişti zaten dedi.
Doğrudur kabus gibiymiş, iki gün hastenede beklemişler ama nafile hiç doğasım yokmuş sonunda vakumla çekip almışlar beni.
Ardından yine devam etti;
Zaten sen küçük yaştayken boşandık... annen ayrı, baban ayrı manyak...
En son cümlesi çok güzeldi;
Senin üretiminde baya ince elenip, sık dokunuldu sanıyorum.
Açıkçası üretimi, geliştirme aşamalarını tam bilemiyorum ama annemi çok iyi biliyorum.
O tabi dün annelik görevini üstlenip daha didaktik konuşmalar yapmak istedi ama olmadı...
Olmaz,
Ben annemi tanıyorum,
Öyle bir kadın hayal edin ki yeryüzündeki hiç bir varlığa eyvallahı yok, hayatından silip atamayacağı tek bir kişi yok, bırakıp gidemeyeceği tek başına ayakta kalamayacağı tek bir lokasyon yok.
Bu arada kendisinin asıl mesleği türkçe öğretmenliğidir, askerlik, komandoluk vesaire değil.
Kendisi hayatının büyük bir döneminde öğretmenliği ve şarkıcılığı aynı anda yürütmüştür. Öyle zamanlarını bilirim ki sabah 5’te sahneden inip 06:30’da okulda ders anlatmaya başlamıştır. Yorgunluktan ayakta zor durduğu günlerdi ama yine de hayalleri uğruna durmayı bildi. Öğretmenliğinde okulda yapılan aramalarda öğrencilerinin yasak sayılan eşyalarını kendi çantasında saklardı. Yolda kendisine laf atan adamı tekme tokat darp etmekten asla geri durmadı.(olay yanımda vuku bulmuştur ben o sıralar sanırım 8 yaşımdaydım)
Ve bugün;
Yıllar geçip, iki evliliği bitirdikten sonra daha da hiç bir adamla işim olmaz deyip, tek başına kitaplarıyla bodrumda yaşamayı seçti.
İyi de yaptı,
Ama asıl sevdiğim yanı,
Takılmayışı, yarın nasıl bir karar alıp neyin peşinden gider, kimse bilemez.
...
Bu sabah ben de düşünüyorum;
Ben nasıl bir psikopat oldum?
Eğer uygun kelime buysa, buna da eyvallah... Evet oldum.
Ama en azından kendi olmayı seçmiş bir kadının izinden gidiyorum.
Herkese de aynı şeyi tavsiye ediyorum.
Kendinize iyi bakın, bol kedili günler.

2 yorum:

 

©Copyright 2011 Taboo | TNB