Bozcaada Çıkarması

23 Ekim 2011 Pazar 3 yorum

İşte döndüm tekrar aranızdayım, fakat tahmin edilebileceği üzere midem Bozcaada da kaldı.
Doğru duydunuz kalbim değil midem kaldı. Ayrıca bu öyle çok sevdim hastası oldum da aklım orada kaldı gibi bir durum da değil. Gayet zorunluluktan bıraktım midemi orada. Ama yanlış anlaşılma olmasın çok sevdim Bozcaadayı. Gerçi hiç ayık bulunmadım ada sınırları içinde ama olsun yine de aklımda sevdim şeklinde bir izlenim kalmış.
Açıkçası midemi bu kadar bozacağım belliydi. Seksen kere söylemeye gerek yok gerçi ama hadi bir kez daha hatırlatalım;
Beni bilen bilir ben bedavayı hiiiiiiç sevmem.
O kadar sevmiyorum ki tarafıma ne zaman ücretsiz bir tüketim maddesi ikram edilse hemen üzerime bir ağırlık bir üzüntü bir keyifsizlik çöküyor.
Yok yok biliyorsunuz hiç öyle değilim. Çok iyi anladınız ne demek istediğimi ben bildiğiniz “bedavacıyım”. Özellikle alkol konusunda hiç affım yok. Sağolsun arkadaşlarım da benim gibi.
Ve evet, haftasonu yapacağımızı yapıp Bozcaada’nın bağlarını kurutup geldik. Şimdi anlatacağım olaylar bilgiler inanın gerçektir lütfen abarttığımı düşünmeyin.
Cuma akşamı saat 16:45ti otobüse doluşup yola çıktığımızda. Tabi alkol alımı o an başladı. Hiç uzatmadan kısaca anlatıyorum;
Onbir şişe viskiyi bitirdiğimizde henüz hala Maslaktaydık.(46 kişiyiz otobüste) Votkaların(altı şişe) bitişi Yenibosnada gerçekleşti. Siliviriye vardığımızdaysa herkes(cidden şoför haricinde herkes) göbek atıyordu. İlk fireleri bundan onbeş dakika kadar sonra verdik ve iki kişiyi kaybettik. Sarılma öpme seni seviyorum “abijim” “ablajım” sendromları da ilk bu zamanlarda gözlemlenmeye başladı. Neyseki hızlı başlayan şeyler hızlı da sona eriyor. Herkesin pert olup yürüyemez hale gelmesi uzun sürmedi. Saat 19:00-23:00 arasında otobüste sessizlik hakimdi(çok şükür ki) O sıra biraz başımı dinleyebildim.
Bozcaada’ya vardığımızda saat gece iki civarlarıydı(sağolsunlar saat 00:00’a bize özel feribot ayarlamışlardı) Otelimize vardığımızda tabi ki kimse odasına çekilmedi. Çantaları bırakıp hemen bahçeye çıktık sağolsun otel çalışanları şarap sürahilerini(karaf değil bildiğiniz sürahi) masalarda hazır etmişlerdi. Bir buçuk saat boyunca sucuk yiyip şarap içtik. Sayı veriyorum: yirmi beş şişe içmişiz bu süre içinde. Neyse sonunda sabah uyanamama korkusuyla zorla yattık. Dokuz civarı kalktık. Basit bir kahvaltı sonrası klasik küçük bir ada yürüyüşü yapıp Kaleyi sokakları kliseyi gezdik ben o sırada bira içmeye başladım. Ordan öğle yemeği yemek için küçük güzel bir bağ evine gittik. Kendi yaptıkları şarap peynir ve az pişmiş güzel etin tadına baktık. Hesapta belirtilen bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum; otuz iki şişe de orada içmişiz. Neyse ordan çıktık Corvus Şarap fabrikasına gittik. Fakat çok kalabalık olduğumuz için bizi iki gruba ayırdılar. Ben tabi ki “çok akıllı” olduğum için her iki gruba da müdahil oldum ve normalde bir kez tadabileceğiniz şarapları resmi olarak iki kez artık daha fazla içmek istemeyenlerinkini de sayarsak sekiz kez tatdım. Fakat Şarap fabrikası sahibi o “kel” amca bu durumu çok hoş karşılamadı ve “yeter senin gibilerden çok sıkıldım artık başa çıkamıyorum” şeklinde tersledi beni. Kendisine kısık sesle yürü git keltoş dedim fakat sanıyorum çok kısık değilmiş sesim kendisi bu sesli uyarımı duydu ve dikkate aldı. O noktadan sonra bana daha fazla şarap vermediler. Geveze ve megaloman keltoşun şarap fabrikasını gezdikten sonra sıra akşam yemeğine geldi.
Yemekte balık yiyip rakı içtik. Oynadık zıpladık hopladık sapıttık. Cumartesi gecesini de öyle tamamladık.
Ve geldik bugüne...
Aslında bana hiç gelmişiz gibi gelmiyor. En başta dedim ya bir parçamı Bozcaada da bıraktım.
Sabahın kör karanlığından bu yana mide olması gereken yerde bir kum fırtınası, bir Cumartesi pazarı efendime söyliyeyim bir halk ayaklanması var sanki. Nasıl olmasın ki?
Hesapladım. Yirmi dört saat içinde beş buçuk litre şarap tüketmişim bunun üstüne içtiğim rakı ve birayı ise saymak dahi istemiyorum(daha doğrusu bilmiyorum)
Ha ne oldu başım göğe mi erdi? Hımmmm... bu soruyu lafın gelişi sormuştum ama gerçek manasıyla düşününce evet aslında öyle bir göğe yükselme hissiyatı yaşadım ama hayır hayır konudan uzaklaşmayalım, başım göğe yükselip kalıcı bir mevkiye ulaşamadım.
Ama güzeldi, iyi eğlendik doğrusu.
Korkularımın aksine oldukça güzel geçti bu seferki etkinlik. Ve hatta daha önce tanıma fırsatı bulamadığım pek çok iş arkadaşımı yakından tanıma fırsatı buldum. Kabul etmeliyim daha önce biraz ön yargılı yaklaşıyormuşum kendilerine. Bu gezi bana pek çok konuda iyi dersler verdi açıkçası. Bundan sonra üç şeyi asla unutmayacağım.
1-Alkol tüm kötülüklerin annesidir.
2-Alkol tüm güzelliklerin babasıdır.
3-Kediyi evde iki gün yalnız bırakacaksanız dönüşte kucağınızdan inmemesine alışmalısınız.
Kendinize iyi bakın Pazartesi kabusunda görüşmek üzere.

3 yorum:

 

©Copyright 2011 Taboo | TNB