Naylon Poşet Nasıl Açılır?

6 Eylül 2011 Salı 3 yorum

Selam,
Hayatta kendini geliştirmeye inanan bir insanım. Biliyorum şuan bazlarınızın gözleri sırf bu cümlem yüzünden yaşarmış durumda ve evet haklısınız beni bir şeylere inanır görmek ender rastlanan bir durumdur ama yine de abartmayın.
Nerde kalmıştık? Kendini geliştirmek.
Evet gerçekten kişinin kendisini geliştirmesinden yanayım ama şuan bahsettiğim şey “NLP” falan değil. Baştan söylemek istedim. Benim anlatmak istediğim, inandığım gelişim, nasıl desem daha fiziksel daha mekanik. Aslında daha çok “gündelik hayatta kalmaya” yönelik.
Bugün konumuz “Naylon Poşet Nasıl Açılır?”
Eğer siz de benim gibi Migros, Real, Carrefour gibi marketlerde kasada aldıklarınızı poşete koyma konusunda doğal yaşam sürenizden bir on yıl tüketiyor, soğuk terler döküyorsanız. Bu yazı tam size göre!
An itibariyle otuz yaşımdayım ve üzülerek itiraf etmeliyim ki tek başıma açmayı başardığım naylon poşet sayısı onbeş. Ama gelişme kaydettiğimi de belirtmem gerek zira bu onbeş poşetin son beşini dün açtım.(hemde dördünü ihtiyacım olmadan açtım) O yüzden “dün”, hayatımda önemli bir yere sahip oldu. İnsanın kendi ayakları üzerinde durması gibi yokmuş bir kez daha tecrübe ederek anladım. Bunca yıl insanlığın bu kanayan yarasına bir pansuman yapan çıkmamıştı ta ki düne kadar.
Saat 19:35 sularıydı, dokuz buçuk liraya aldığım rokfor peyniri ve yedi buçuk liralık şarabımla Beşiktaş Migros, birinci ekspres kasa önündeki yerimi almış alışverişi tamamlamaya “neredeyse” hazırdım. Neredeyse diyorum çünkü her zamanki gibi aklımda yine o soru vardı;
-Ya poşeti yine açamazsam?
Biliyorsunuz korkular ve sevgiler tekrar edildikçe söylendikçe artarmış. Benim de başıma bu geldi. Sanki tüm dünya birden bana karşı cephe almıştı. Biran yaptığım tüm hataları farketmiştim.
1-Bu ekspres kasaydı.
2-Önümdeki bayan orta yaşlı bir ev kadınıydı, yüksek ihtimalle poşet açmadaki yetenekleri uzakdoğulu ustalara taş çıkartacak seviyedeydi.
3-Hemen arkamda light sütü ve nesfitiyle güzelce bir kız belirmişti.
Daha kötü olamaz diye düşündüğüm sırada yan kasadan bir ses işitildi.
-Bu kasa kapandı lütfen yana geçin.
Aman tanrım olamazdı, ama olmuştu daha kötüsü olmuştu. O an içinde yeraldığım sırada tam dokuz kişi olmuştuk. Güçlükle yutkundum. Derin bir nefes aldım.
Nefesimin o son noktasında, yani havanın son zerresinin ciğerlerimden ayrıldığı o son noktada artık geleceği, az sonra başıma gelecekleri görebiliyordum.
Önümdeki kadın, çıplak insan gözünün algılayamayacağı bir hızla poşetleri açıp kasiyerin barkoddan geçirdiği ürünleri torbalara doldurmuyor adeta ışınlıyordu. Ardından nereden çıkarttığını dahi anlayamadığım kredi kartını görevliye veriyor adam da aynı süratle post işlemini gerçekleştiriyor. Alışveriş saniyeler içinde tamamlanıyor ve lanet sıra bana geliyor. Ve dünya o an yavaş çekime geçiyor. Kasa huzursuz, kasiyer huzursuz, kuyruktaki insanlar huzursuz arkada çalışan klima bile sanki huzursuz. Hemen arkamdaki kıza hafifçe bakıyorum, beni süzüyor, biliyorum ki kasadaki performansımı görmek istiyor. Stres seviyem gittikçe artıyor. Kasiyer ağzını yavaşça açıyor, bir an beni ısırmasından korkuyorum sonra ufak bir parça tükürükle birlikte ağzından şu cümle çıkıyor.
-Migros kartınız var mı?
Olsa ne yazar benim artık var diyecek gücüm yok ki! Ses edemiyorum sadece gözlerimi hafifçe yukarıya kaldırıp “olumsuz” işareti yapıyorum. O an alnımın sağından bir ter damlası akarak gözüme giriyor, gözüm yanıyor. Silmek için elimi gözüme götürüyorm. Kasiyer o sırada şarabı ve peyniri çoktan barkoddan okutmuş.
-On yedi lira diyor.
Zamanım yok, lanet olsun hiç yok, ne gözümü silmek için ne cüzdanımdan kredi kartımı çıkarmak için ne de aldığım iki parça şeyi poşete koymak için.
Önce şaraba ve poşete uzanıyorum ama bu hamle mantıksız, poşeti zaten açamayacağım için kasiyer zaman kaybı yüzünden huysuzlanacak. Önce adama kredi kartını vermeliyim ama bir yandan da gözüm yanıyor. Aldırmıyorum yanmasına. Sonunda kartı kasiyerin ellerine teslim ediyorum. O kartı okutana kadar poşeti açıp şarabı peyniri içine koymak zorundayım yoksa programın gerisinde kalacağım. Poşeti avuçluyorum, önce kibar ve yumuşakça ama açılmıyor. Sakin olmalıyım. Parmağımı ağzıma götürüp biraz tükürüklüyorum bir kez daha deniyorum, hayır açılmıyor. Hemen gözlerimle sağa sola bakıyorum belki ağzı yarı açık bir poşet bulabilirim diye ama yok. Hepsi çok önemli bir sırrı saklarcasına sıkı sıkıya kapalı. Hareketlerim tutarsızlaşıyor, kontrolsuz buruşturmalar yaparak açılmasını umuyorum.
...
ama o da olmuyor.
Ve o an kasiyer
-Şifre lütfen diyor.
Başımı yavaşça kaldırıp ona bakıyorum, sağ gözüm hala yanıyor hem de çok ama kasiyerin gözlerindeki acıma duygusunu görünce acıyı unutuyorum çünkü o bakışlar osmanlı tokatı misali çarpıyor yüzüme. Yerin dibindeyin. Gözlerimi utanarak yavaşça güzel kıza kaydırıyorum, başını sağa sola sallıyor. Ne demek istediğini çok iyi biliyorum.
Başaramadın diyor.
Şifreyi giriyorum post cihazına, ardından şarabı peyniri ve poşeti tek elimle kavrayıp koşarak migrosun kapısından çıkıyorum, geride beni yuhalayan sekiz kişilik acımasız dev kalabalığı bırakarak.
Ağlayarak kendimi sokağa zor atıyorum.
...
Sonunda HıaaıaıaıaıaıııaıaıaııAYIRRRRRR.... diyerek bağırıp yere kapanmışım.
Kuyruğun gerisinden pek çok amca teyze başıma üşüştü. Sağolsunlar kaldırdılar beni yerden, hasta olup olmadığımı sordular iyi olduğumu söyledim. İçlerinden biri farklıydı, nur yüzlü sakallı bir amcaydı sanırım senin sorununu biliyorum delikanlı dedi. Eline birkaç kapalı poşet alıp beni kenara çekti. Ve tekniği öğretti. İşte işin incelikleri;
Önce adı batasıca poşeti önünüze alın. Asla korkmayın ondan, bu kısım çok mühim çünkü naylon poşetler kendilerinden korktuğunuzu anlarmış. Vakur bir duruşla hızlıca süzün kendisini. Taviz vermeyin. Nefes alıp verişiniz sakin ve tutarlı olmalı bu esnada poşetin her iki kulbunu yani tutma noktalarını kendinizden emin bir şekilde kavrayın, gererek hafifçe çekin. İşte bu kadar. Bakın teknik aslında çok kolay ama sadece bilgiyle bu işlemi asla başaramazsınız. Özgüven kilit nokta. O yüzden o poşete kimin efendi olduğunu hissettirmelisiniz. Olay bu.
Kendisine dün zaten çokça teşekkür edip elini öptüm ancak buradan bir kez daha o “nur yüzlü” amcaya teşekkür etmek istiyorum.
Nur yüzlü amca teşekkürler, sayende eksik kalmış bir parçam daha tamamlandı, sayende kedimin artık kasa kuyruğunda bile kendine güvenen bir babası var.
Görüşmek üzere.

3 yorum:

  • Adsız dedi ki...

    ben de bu olaya benzer bir şeyi dün yaşadım anlamamışım sanırım ya da daha çok poşet açmam gerek galiba

 

©Copyright 2011 Taboo | TNB