Okyanus \ Bölüm 4 - Dost

23 Mart 2012 Cuma 0 yorum

Bölüm 4
Dost



İkinci adasını terkedeli iki buçuk yıl olmuştu. Yiyeceği azaldığı zamanlar sıkça yolu üstündeki adalara uğruyor bir süre avlanmak için kalıyor sonra yoluna tekrar devam ediyordu. Küçük bir harita bile yapmıştı kendine. Her adaya bir isim vermişti, kuşkusuz bunlar adaların gerçek isimleri değildi ama bir başka açıdan bu isimler gerçek isimlerinden çok daha gerçekti. Onlara uzaktan bakan insanların koyduklarından çok daha gerçek. Onlarla yaşamış bir kaşifin koyduğu isimlerdi bunlar. Yaşadığı her adanın huyunu biliyordu. Gelgit zamanları, zehirli ve ilaç olarak kullanılabilecek bitkileri, av hayvanlarının otlaklarını, yırtıcılarınsa av bölgelerini avcunun içi gibi biliyordu.
Küçük balıkçı kasabasından yola çıktığı andan beri toplam iki yüz atmış bir ada görmüş bunların elli ikisine ayak basmış hepsi hakkında notlar tutmuş çizimler yapmıştı. Deniz ve rüzgar çoğu zaman birer dost birer müttefik olmuştu ona, ama bazen Dünya’nın da öfkeli, huysuz olduğu zamanlara tanık olmuştu. Soğuk geceler yüzünden iki kez bronşit oldu, yıllar önce karadan aldığı tüm ilaçlar çoktan tükenmişti. Öksürük krizleriyle geçen onlarca gece sonunda, zorlukla iyileşti. En son karşılaştığı fırtınayla giriştiği mücadelede ise aniden yön değiştiren rüzgar yüzünden sol serçe parmağını halata kaptırdı. Geçen yıllar ve doğa vücudunu yıpratmıştı, yanakları çökmüş, derisi güneşin ve tuzun sonsuz kez dağlayışı yüzünden kauçuk gibi sertleşmiş, kararmış ve hissizdi. Elleri sayısız ip, halat, kıymık ve kanca yaralarıyla doluydu. İki ya da üç haftada bir tıraş olabiliyordu. Uzaktan bakıldığında sert bir rüzgarda kırılacak gibi duran bu adam, aslında içinde onsekizlik çılgın bir ruhu barındırıyordu. Varlığından emin olduğu ama Dünya’nın neresesinde bulacağını bilmediği eşini arıyordu. Bedeninin hasar görmesi önemli değildi artık, ya da güneşin canını yakması, tek istediği ruhundaki eksikliği giderebilmekti.
Tek korkusu o kadının medeniyette olmasıydı çünkü ne zaman bir kara parçası görse ve onun bir ada olmadığını anlasa yönünü değiştiriyordu. Herşeyin çok daha basit ve çok daha güzel olduğu medeniyetin ulaşamadığı bir yerde bulacağına inanıyordu eksik yarısını.
Günler günleri takip etti, herbiri bir diğerinin aynı, her geçen gün umudunun bir parçasını daha öldürdü ama yine de yolda keşfettiği adaların hiçbirinde durmadı. Hep tekrar yeşertmeyi başardı içindeki umudu.
Teknesi de bedeni gibi yaşlanmıştı, artık ağaç yaprakları ve bitkilerle yaptığı macunlar, gövdedeki gedikleri kapatmaya yetmiyordu. Sabah ufukta gördüğü adaya yaklaştı demir attı, teknesini karaya çekti, karar vermesi gerekiyordu ya riske girip tekneyi tekrar olabildiğince onarıp yola çıkacaktı ya da artık durma zamanı gelmişti. Eğer yolda güçlü bir fırtınaya denk gelirse ayakta kalması mümkün değildi. Eğer yolun sonuna geldiyse belli ki bu ada o sondu, hayatı boyunca göreceği son adaydı, aslında pek çok adadan çok daha güzeldi ve oldukça verimli görünüyordu. Karar vermesi bir saniye bile sürmedi, bunca yolu istediği bir hayat için aşmıştı, durması olasılık dahilinde bile değildi.
Beş gün sonraydı, yola çıkmak için uyandı, hangi gün olduğunu tabiki bilmiyordu ama o sabah ona bir Perşembe gibi göründü. Bir Perşembe gibi parlıyordu gökyüzü, perşembeleri severdi. Yaşlı teknesini, tek dostunu, evini, ağrıyan omuzlarıyla güçlükle suya itti, önce sol sonra sağ ayağını beyaz kumlardan kesti, tekneye attı. Epey açılmıştı, dönüp geriye baktı, bir başka cenneti daha geride bıraktığını düşündü. Bir an içi ürperdi bir daha karaya basamayacağını korkusuyla. Kafasında, kumu ayaklarının altında hissettiği o son an vardı. Sağ ayağını tekneye atmak için kaldırdığı o son an.
Yol almaya devam etti, son cennet çok gerilerde kaldı. Hava kararmaya ve kapatmaya başlamıştı. Sanki tanrının girilmesi yasak olan bölgesinin sınırına ulaşmış gibi herşey aniden ona karşı oldu. Daha önce karşılaşmadığı büyüklükte dalgalar, macunla sıvanmış yaşlı teknenin gövdesini durmaksızın dövüyor. O ise içeri dolan suyu vargücüyle boşaltmaya çalışıyordu. Savaş gece boyunca devam etti, ay yerini güneşe bırakmadan hemen önce, yıllardır rüzgarla danseden yelken direği kırıldı, derken cehennemden geldiği çok açık olan bir dalga, paramparça etti tekneyi.
Güneş korkunç gecenin kabahatini silip yeniden umut dağıtmaya başladığı sıralarda denizin üstünde tek bir şey görülüyordu. Üstünde “dost” yazan bir tahta parçası ve ona dokuz parmağıyla sıkı sıkı tutunmuş bir adam.

0 yorum:

 

©Copyright 2011 Taboo | TNB