Başkalarının Cenneti

27 Temmuz 2011 Çarşamba 2 yorum

Selam,
Sıkıldım giriş cümlelerinden o yüzden hızla konuya giriyorum. Bugün size klasik bir öğle tatilimi anlatmak istiyorum.
Genelde üç arkadaş öğle tatiline çıkıyoruz, çıkarken herkes göz ucuyla şöyle bir saatlerine bakıyor.
Saat tam 12:30’da akış başlıyor.
Bir saatimiz var, plan belli iş yerinden uzaklaş, aç ol ya da olma, yemek ye ve 13:31 olmadan geri dön. Ama hayır haksızlık etmeyelim bu bir saatimiz bu denli kısıtlanmış değil, tabiki seçim şansınız var.
1-Salata (malum 365 gün içinde 2 hafta iznimiz var ve bu iki hafta formda olmalıyız)
2-Tavuk şinitsel (Mantar soslu değil sek-kuru şinitsel mantar soslu olan 1.5 TL daha pahalı, ayrıca ay sonuna gelip yemek kartınızdaki para tükenmeye yüz tuttuysa sek şinitsel idealdir unutmayın)
3-Zıkkımın kökü (aslen herkese bunu yiyip kurtulmasını öneriyorum ama neyse)
Evet yedik şinitseli, yaptık görevimizi, artık ofise dönme zamanı fakat o da ne? Yolun kenarında bizim yaşımızda bir adam(25-32) ama saçı sakalı giyimi bizim gibi kurumsal değil(vay kepaze), aksine bireysel. Oldukça bireysel. Beyaz Maseratisine binmiş, yanında yine pek bir bireysel oldukça güzel bir hatun ama moral bozmaya gerek yok belki onlar da şinitsellerini yemiş işlerine geri dönüyorlardır değil mi? Değil.
Biliyoruz ki hiç bir yere döndükleri yok, aksine bir yere gidiyorlar. Yüksek ihtimalle “Berke” adlı bir arkadaşlarının evine havuza gidiyorlar, çünkü görüyoruz ki kız çantasını açıp mayosunu kontrol ediyor.
Rahat ve renkli hayatlar öyle değil mi? Öyle.
Ama merak etmeyin siz de hayatlarınıza renk katabilirsiniz. Yapmanız gereken şu: bir markete girin ve alışveriş yapın, çünkü bir çalışma gününde hayatınıza katabileceğiniz en büyük renk marketten aldığınız bisküvi, çikolata ya da dondurmanın jelatininden fazlası olamaz.
Bizde aynen öyle yapıp ofise dönmeden önce Migrosa uğruyoruz. Migrostan çıkarken yüzümüzde gülücükler, ellerimizdeyse gök kuşağı misali renk tayfı saçan sınırsız bisküvi, kek ve jelibonumuz var.
Ve işte sonunda döndük kutsal mabedimiz olan ofisimize(yaşasın). Önce şu elimizdekileri bir çekmecemize yerleştirelim sonra başlarız çalışmaya. Ancak talihsizlik eseri arkamızı döndüğümüzde gözümüz bir anlığına cama kayıyor ve yine o kızı görüyoruz(dünde görmüştük).
Saat 13:27 hatun BMW Z4’ünden iniyor. Altında beyaz bir şort üstünde pembe bir tişört, bagajdan önce lacivert bir spor çanta çıkartıyor ardından bir de raket. Alnındaki minik ter damlaları güneşte parlıyor, soluk alış verişi hızlı ve biraz da yorgun duruyor, belli ki tenis oynamış az önce. Haha salak kız nasıl da yormuş kendini değil mi? Oysa ki biz nasıl da enerjiğiz. Hohoyt(kahkaha ünlemi).
Tamam keselim geyiği sıkıldım.
Sevgili okurlar bu yazı;
“Bu lanet olası gezegende ne oluyor? Lütfen biri bana anlatsın.” diyen herkese olası cevaplar niteliğindedir başka bir şey değil.
Söylüyorum:
Kesin olan,
Bu gezegende pek çok insan için gerçekten kayda değer hiç bir şey olmuyor.
Düşük ihtimalle;
Geçici bir bunalım yaşıyor ve fazlasıyla karamsarsınız bunların üstüne bir de gazınız varsa durum berbat demektir. Kırda yürüyüşe çıkın, dünya nimetlerinin farkına varın geçer.
Bir ihtimal;
İçinde bulunduğunuz bu baskılayıcı durumu kendi çabalarınızla atlatabilir ve istediğiniz hayatı elde edebilirsiniz (bayanlara okulu bırakıp zengin koca bulmalarını, erkeklereyse yaşlı ama zengin kadınlara dadanmalarını tavsiye ediyorum, her ne kadar ideal bir çözüm olmasa da iş görecektir).
Yüksek ithimalle;
Hiç bir haltı elde edemeyecek, bulunduğunuz çukurda debelenip duracaksınız.
Ve hatta, hiç unutmam sene 1956’ydı. Huxley o sıra “Cennet ve Cehennem” adlı kitabını yazıyordu.
Şöyle demişti;
“Bu Dünya belki de başka bir gezegenin cehennemidir”.
Çok haklıydı.
“Ona hiç şüphe yok ama belli ki bu Dünya başka bir gezegenin de cenneti”
Evet, yüksek ihtimalle “Siz,o başkalarının cennetinin şahidisiniz” ve hayatınız boyunca magazin haberlerine sövüp, yakınırken öleceksiniz.
Keşke “Tanrınız” cennet ve cehennem için ayrı gezegenler seçseydi.
Kedinizin şimdiden başı sağolsun diyor ruhunuzu daralttığım için özür diliyor ve bugünlük aranızdan ayrılıyorum.
Görüşmek üzere.

2 yorum:

  • Adsız dedi ki...

    Sevgili TabuBatu,

    Bugünkü yazınızın içeriğini beğenmekle birlikte başlığını çok daha etkileyici bulduğumu söylemek istiyorum. "Başkalarının Cenneti".

    Yazınızın sonuna doğru Huxley'in söylediği aforizmaya yaptığınız gönderme ve bu göndermeden yaptığınız ters çıkarım da gerçekten zihin açıcı. Müsadeniz olursa ben de paralel birşeyler paylaşmak isterim.

    Başka bir gezegenin cehennemi ya da cennetinde yaşıyor olabileceğimiz gibi başka birinin kabusunda ya da rüyasında da yaşıyor olabiliriz. Bana daha çok bir başkasının kabusunda yaşıyormuşuz gibi geliyor. Bu bir başkası, muhtemelen, bilinen her şeyden uzakta, denizin ortasında bir adada, yaşlı bir ceviz ağacının altında uzanmış ve uyuyor. Öylesine masum, huzurlu ve dertsiz ki uyuduğunda yanlızca kabus görüyor. Bizleri düşlüyor istekle çünkü ona kendi mutlu hayatı tat vermiyor. Kabusunda bir başka cenneti düşlüyor. Onun düşlediği cennette biz cehennemi yaşıyoruz. O düşledikçe mutlu oluyor, biz yaşadıkça mutsuz oluyoruz.

    Saygılarımla

    Ceviz Ağacı

  • ness dedi ki...

    Selam Abi,

    Tahmin ediyorum ki bu konu hakkında aklı başını terk etmemiş birçok kişi kafa patlatmıştır senin benim gibi. Ben, bu fikir akla düştüğünde acil yardım kit'ime( bu da konuşabiliyor ama siyah değil) sarılıyorum. Bu da şöyle bir mekanizma; o gördüğün zibidi, gıcık, tiki, fiki, miki, kiki, ziki, gibi, adını sen koy aslında bizlerde başkalarının zikisiyiz. Bu acil kit'e atla ideallerini ve amaçlarını bagaja attıktan sonra ve bas gaza. İnan o kadar hızlı geceksinki ibre 80'in altındayken bile tüm maserati kardeşleri sollamış olacaksın... en azından şimdilik öyle inşallah benzine yetecek paramız her zaman olur cebimizde.

 

©Copyright 2011 Taboo | TNB